30 Aralık 2013 Pazartesi

SENENİN SON GÜNÜNE KOCAMAN BİR GÜNAYDIN :))

2013 bitiyor diye üzülmüyorum ama ''iyiki de bitti'' hiç demiyorum. Bu yıl benim için bekleyiş ve hazırlıkla geçen bir yıldı. Durgun yılımdı. Buna rağmen ileride yapacağım iyi şeyler için hazırlanma yılıydı. Yani eğitim yılı.
Her konuda eğitildim. Hem iletişim, hem mesleki hem sosyal konularda eğitildim ve kendimi eğittim. 2013 başlarken dost bildiğim bir çok insanın ihanetine uğradım. İnsanların ne kadar da iki yüzlü ve boş olduklarını bir kez daha anladım. Ama bunun yanında yepyeni arkadaşlarım oldu. Kaybettiğim arkadaşlarıma inanın hiç üzülmedim. Aynı şeyleri tekrar yaşamak ister misin? diye sorsalar cevabım kesinlikle evet olur. O kadar saçma sapan insanlarla arkadaşlık yapmaya çalışıyormuşum ki kendimden çok şey kaybettiğimi geç anladım. Bence insanlar sevmek ve sevilmek için kendi değerlerinden vermemeli. İşte hayattan bu sene aldığım en büyük ders; Asla ama asla değerini düşürme.
Yeni arkadaşlıklar edindim ve bu yolda da sağlam adımlar atıyorum. Eski hatalarıma düşmemeye çalışıyorum. Seviyesiz şeylere asla tahammül etmiyorum. Ve bu durumdan çok mutluyum.
2013 yılında kariyer anlamında da görünen bir ilerleme kaydetmedim. Aslında şarj olduğum bir dönem oldu. Seneye büyük işler yapacağım biliyorum. Kariyer değişikliği ile ilgili kendimi eğittim ve eğitmeye devam ediyorum ve bu eğitimin bana çok şey kattığına inanıyorum. 2014 yılında bu konuda da yeni fırsatlar beni bekliyor. :)
Ve aşk. Eşime her geçen gün daha fazla aşık oldum. Hayatımda yaptığım en doğru seçim, eşim. Allah'tan herkese uygun eşi nasip etmesi için dua ediyorum. Bu sene sonuna doğru biraz evimi boşladım ama 2014 yılında bu konuda da daha iyi olacağım.
Ve 2013'ün bana verdiği en değerli hediye bloğum oldu. Hayatımda yaptığım en güzel ikinci şey bu blog. (çocuğum olana kadar) Kendime doğum günü hediyemdi ve bakın şimdi 99 kişi takip ediyor beni. Yazmak, paylaşmak çok güzel. Eğer içinizde böyle bir istek varsa sakın ertelemeyin.
İşte böyle durgun bir seneyi acısıyla tatlısıyla geride bırakıyoruz bugün. İçimde buruk bir sevinç var. Güzeldin be 2013. Tüm acılarına ve acımasız öğretilerine karşın, güzeldin. Hayattan dersini almış yaşlı bir kadınsın gözümde. Şarap gibi bir güzelliği olan, acı çekmeden büyümeyeceğine inanan bir kadın. Bence 2014 ise genç bir erkek. Dinamik, güçlü ve kararlı, yakışıklı bir genç erkek. Beni sırtına alıp hangi maceralara sürükleyecek zamanla göreceğiz.
Herkese sağlık, mutluluk ve bol para diliyorum. Sevdiklerinizle beraber olabileceğiniz, hiç ayrılmayacağınız bir yıl olsun. Hepinizi mutlulukla kucaklıyorum. Kendinize iyi BAKIN. Gelecek sene görüşürüz. :))))

DİKKAT! GRİP GELİYORUM DEMEZ...

 Çarşamba sabahı, ''geçen haftaya özel olarak eve iş götürdüğümüz bir gündü'' kahvaltımı yaptım, tam iş için hazırlıklarımı yapıyordum ki ayaklarım çok üşümeye başladı. Eşim sıcak su torbası getirdi de böylece çorap ve patiğe karşın üşüyen ayaklarım biraz olsun ısındı. Sonra benim ateşim nasıl yükseldi anlatamam. Tüm vücuduma kramplar giriyordu. Derken akşam birdenbire öksürmeye başladım. Ertesi sabahsa ateşten yanarak zor uyandım. Tabii işe gidemedim. Antibiyotik kullanmamaya çalıştım ama dört gün boyunca ateşimi düşüremeyince artık dün antibiyotik almaya başladım da bugün işe gidebildim. Bugün de tüm gün başım döndü ama daha iyiydim önceki günlere göre.
İyileşmek için çaylar mı içmedim, limonlar mı yemedim, başıma soğuk ped, ayaklarıma sıcak su torbası mı koymadım. Yok kar etmedi. İşin en kötü yanı iltihap ciğerlerime indi.:((( Şu anda geceleri öksürerek uyanıyorum. Göğsüm ağrıyor. Ciğer filmi de çektirmek şart oldu. Tamamen iyileşmeden bırakmamalıyım. Bu arada beş gün boyunca lavaboyu kullanmak dışında hiç yataktan kalkmadım. Eşim ve annemden Allah razı olsun. Aman dikkat edin. Grip aramızda. Kayınvalidem ve kayınpederim de hasta olmuş.:((

Görseller, Boğaziçi Üniversitesinin sitesinden

21 Aralık 2013 Cumartesi

Kaçırılmaması Gereken En Avantajlı Yılbaşı Fırsatları Bu Yazıda!

Yeni yıl heyecanının hepimizi iyiden iyiye sardığı bugünlerde, bir yandan yılbaşı akşamı için planlar yaparken bir yandan da “ne hediye alacağım?” endişesi içerisine giriyoruz. Yılbaşına kısa bir zaman kala alışveriş merkezlerinde telaşla gezmek yerine sizin için hazırladığımız alternatif hediye ve kampanya önerilerini mutlaka inceleyin!

Sizin için ilk seçtiğim hediye alternatifi ev hediyesi almayı düşünenlerin oldukça ilgisini çekecek!

2014'ün en güzel kahvaltıları, en hoş sohbetleri için Vestel’in sunduğu kahvaltı setlerine mutlaka göz atın derim!

Vestel yılbaşına özel hazırladığı kahvaltı setleri ile hediye alışverişini kolaylaştırıyor. Kırmızı, Inox ve Siyah Kahvaltı Setleri hem şıklığı ile göz dolduracak, hem de sevdiklerinizi çok mutlu edecek. “Hediyem yılbaşı ruhuna uygun olsun!” diyenler için kırmızı set ideal bir seçim.

Vestel Inox Su Isıtıcı, Dijital Tost Makinesi, Türk Kahve Makinesi'nden oluşan Inox set de çok şık ve pratik bir alternatif. Bu setin farkı ızgara olarak da kullanılabilen Vestel Dijital Inox Tost Makinesi.

Modern ve şık bir hediye arayanlar içinse önerimiz Siyah Set. Vestel Siyah Su Isıtıcı, Ekmek Kızartma Makinesi ve Filtre Kahve Makinesi içeren bu set farklı tasarımı ile benzersiz bir hediye olmaya aday.

Setler için buradan online sipariş verebilir, ücretsiz kargoyla hemen hediyelerinize kavuşabilirsiniz! Unutmadan, Vestel Kahvaltı Setleri 2014 yeni yıla özel hazırlandı. Yılbaşı’ndan sonra bu şekilde set olarak bu fiyatlarda bulmanız pek mümkün değil.

Özel, başka hiçbir yerde olmayan bir hediye arıyorsanız Vestel'de harika bir öneri daha var: Yılbaşı özel tasarımlı Türk Kahvesi Makinesi yeni yıla özel indirimli sadece 59 TL!

Yeni yıl, yeni umutlar, yeni hediyeler… Peki 2014 için dileğiniz hazır mı?

Siz sevdiklerinizi unutmayıp yeni yıl hediyeleri alırken Garanti de sizi unutmamış!
2013 yılını geride bırakırken yeni yıldan yeni dilekler eksik olmuyor. Yeni yıla girerken Garanti Bankası bazılarımızın dileklerini duymuş gibi sosyal medya takipçilerini sevindirecek bir kampanya yapmış!

Yeni yıl hediyeniz Garanti Link’ten!

Yıl boyunca farklı kampanyalarla fırsatlar sunan Garanti Link, 2014’e girerken çuvalını hediyelerle doldurmuş bir Noel Baba gibi bacanızdan inmeye hazırlanıyor. Günde en az 10 kere kontrol ettiğimiz sosyal medya hesaplarımızı Garanti Link ile Link’leyerek 14 şahane hediyeden birini kazanmaya hak kazanıyoruz. Televizyondan tablet bilgisayara, telefondan fotoğraf makinasına kadar birbirinden değerli hediyelerden birine sahip olmak çok da kolay. Benim dileğim yeni yılda sevdiklerimle her anımı ölümsüzleştirebileceğim bir fotoğraf makinası. Sizin dileğiniz ne?

Siz de buradan sosyal medya hesaplarınızı Link’leyin, 14 şahane hediyeden birini kazanma şansı yakalayın!

Diğer bir önerim ise moda ile teknolojiyi bir araya getiren Samsung Galaxy Gear! Çarpıcı renk seçenekleri, ince ve zarif tasarımı ile giyilebilir teknolojileri günlük yaşama daha da entegre eden Samsung Galaxy Gear alan herkese, 32GB microSD kart hediye ediliyor. 31 Aralık’a kadar geçerli olan kampanya ile hem yeni yılın en şık hediyesi olmaya aday Galaxy Gear’a, hem de yeni yılda en güzel anılarınızı rahatça saklayabileceğiniz 32GB microSD karta sahip olabilirsiniz.

Yenilikçi ve modaya önem veren kullanıcılara siyah, beyaz, gri, turuncu, sarı ve roze gibi çarpıcı renk seçenekleri sunan Galaxy Gear, 1.9 megapiksel BSI sensörlü kamerası ve 1.63 inç Super AMOLED ekranı ile kullanıcıları cezbediyor.

Telefonunuz cebinizdeyken bile bağlantıda kalmanızı sağlayan Galaxy Gear’da bulunan dahili hoparlör sayesinde telefonsuz konuşma deneyimini sunuyor. Örneğin, bir yandan yılbaşı partiniz için hazırlanırken, diğer taraftan telefon konuşmalarınızı yapabilir, alarmınızı kurabilir, mesaj yazabilir ya da takvim girişlerinizi oluşturabilirsiniz.

Kampanya hakkında detaylı bilgi için buraya tıklayın: http://www.samsung.com/tr/campaigns/galaksidenhediye/


Bir boomads advertorial içeriğidir.

12 Aralık 2013 Perşembe

BENİM BEŞ GERÇEĞİM MİM'İ

Elimden geldiğince hızlı cevaplayacağım demiştim ya sevgili Pe hito ne yazık ki biraz geciktim. Hava muhalefeti yüzünden sık sık elektrik kesildi yazamadım hocam. Evde de biraz hastalandığım için ne yazık ki ilgilenemedim. Gün bugünmüş! :))
Hikayeleriyle kalbime dokunan sevgili blogger Pe hito nam-ı diğer ''Aşkın Bedenlenmiş Halleri'' mimlenmiş, kendine ait beş gerçeği çok güzel açıklamış ve sonra beni de mimlemiş. Kendisine bir kez de buradan teşekkür ederim. :))
Gelelim benim beş gerçeğime;
1)Uyuzum ve ukalayım:
Önce kötü bir gerçeği açıklayayım dedim. Gerçekten özümde iyi bir insan olmama rağmen garip bir şekilde ukalayım. Ukalalık yapmayı hiç istemesem de elimde değil bir şekilde yapıyorum. Mesela şöyle bir olay oldu geçen haftasonu metroda; Tam metroya bineceğim bir konuşmaya kulak misafiri oldum. İki arkadaş telaşlı şekilde merdivenlerden inerken bir yandan biri ''Bu metro Batıkent'e gidiyor'' diyor, diğeri ''Hayır, kızım.  Bak sonraki istasyon Sıhhıye. Demek ki diğer tren gidecek Batıkent'e'' diyor. Tabii ben herkese sormadıkları halde yardım etmeyi, hatta istemeden herkesin işine burnumu sokmayı görev bilmiş biri olarak hemen konuya bir sazan edasıyla atladım. Sırf diğer treni beklerken üşümesinler diye, kötü bir niyetim yoktu. Dedim ki;
-Ben: Bu tren de Batıkent'e gidiyor.
-Kız: Ama sonra ki istasyon Sıhhıye yazıyor, yani Batıkent'e gitmiyor.
-Ben: İyi de Batıkent'e Sıhhıye üzerinden gidilir yani. Dedim. Yalnız bunu öyle küçümseyici bir ses tonuyla neden söyledim bilemiyorum. Aslında amacım kızlara yardım etmekken bir anda kızları küçük duruma düşürmek oldu. Çok pişman oldum, utandım ama laf ağızdan çıkmıştı bir kere. İşte böyle saçmalıklarla doluyum.
Bazen ters günümdeysem daha da saçmalayabilirim. Bu yüzden beni gerçekten tanımayan biri benden nefret edebilir. Aman ne yapayım. Dedim ya özümde iyiyim ama doğam hırçın. Nefret eden de kendi bilir, deyip geçiyorum. Kendimi düzeltmeye çalışıyorum ama nafile çaba sanırım.:))
2)Tembelim ve çok azimliyim!
Çelişkilerle dolu bir insanım ben. Bir oğlak burcu olarak çok çalışkanım, titizim ama aynı zamanda evden hiç çıkmak istemeyen, akşama kadar kitap okumak isteyen iflah olmaz bir tembelim. Spor yapmak bana çok ağır geldiği halde düzenli spor yaparım. Ev işlerinden nefret ettiğim halde evim akıl almayacak derecede düzenli ve temizdir. Biri beni durdursun yahu. Gerçekten neden böyleyim bende bilmiyorum.:)) Sanırım içimdeki başarı hırsı ve azim tembelliğimi örtüyor.
3)Kimseden nefret etmiyorum!
Bu özelliğim Pe hito ile aynı. Sanırım ben kimseyi nefret edecek kadar umursamıyorum. Gerçekten umurumda değil kimse. Nasıl başarıyorum bilmiyorum ama önemsediğim insanların sayısı sınırlı. İnsanların bana kötülük yapabileceklerine de inanmıyorum. Bence kötülük düşünen ve uygulamaya çalışan her insan kendine kötülük yapar. Şu anda beni üzmüş olduğunu zannedip zaferle gülümseyenler eninde sonunda cezasını çeker, üstelik beni üzmekte haklı bile olsalar. Çünkü insan en çok da haklı olduğunda intikam duygusunun esiri olmaktan kaçınmalı. Bende çok şükür asla intikam duygusu olmadı, her zaman affettim. Çünkü haklıyla haksızın cezasını da mükafatını da verecek büyük bir güç var. Ben neyim ki o gücün yanında da bu aciz insanlara ceza biçeyim.
4)Okumadan duramıyorum!
Böyle bir hastalık var belki duymuşsunuzdur. Okumadan saniye geçiremeyen insanlar var. Bende öyleyim. Yerde bir gazete parçası bile görsem okurum. Bu yüzden hafta da en az iki kitap bitiririm. Kitapların yanında d ne bulursam okurum tabii. Çok beğendiğim yazarların da tüm kitaplarını okumaya çalışırım.
5)Kendimi seviyorum!
Hatalarımın, başarılarımın, güzelliğimin, çirkinliğimin ve iyi ya da kötü tüm huylarımın farkında olan bir insanım. Hayatta en çok kendimi irdeleyerek vakit geçiririm. Şurada şöyle davranmamalıydım, bu huyumdan vazgeçsem iyi olur gibi düşüncelerle doludur kafam. Kendimle uğraşmaktan başkalarıyla uğraşmaya vaktim olmaz. Hayattaki en büyük amacım kendimi geliştirmek. Geldiğim gibi gitmemek bu dünyadan. Egolarımın farkındayım ve bunları yenmeye çalışıyorum. Tüm iyi ve kötü özelliklerime karşın kendimi seviyorum. Kendimi sevdiğim için sürekli daha iyi biri haline getirmeye çalışıyorum. Ama değişmesem de olduğum halimle bile kendime aşığım yani.:)))

İşte benim beş gerçeğim böyle. Tüm dürüstlüğümle açtım size kendimi. Aynı dürüstlüğü gösterebilecek kim varsa bu mimi yapması için davet ediyorum. Gönül rahatlığıyla Nugi beni mim yapmam için davet etti, işte size beş gerçeğim mimi diyebilirsiniz. :)))
Hoşça kalın...  :)))   

10 Aralık 2013 Salı

ATEŞİ YAKALAMAK!!!

Çok sevdiğim ''Açlık Oyunları'' serisinin ikinci kitabından uyarlanmış ''Ateşi Yakalamak'' filmine ancak cumartesi günü gidebildim. 2010 yılında bu serinin üç kitabını bir solukta (iki gün) okumuştum. Şimdi de filmlerini bekleyip izliyorum.
''Ateşi yakalamak'' kitabı, ''Açlık oyunları'' ve ''Alaycı kuş'' kitapları arasında konu bakımından bir köprü görevi görüyordu. Yani bu üç kitabı bir kitap olarak düşünürsek,birinci kitap giriş bölümünü, ikinci kitap gelişme bölümünü ve son kitap da sonuç bölümünü oluşturuyor. Bu yüzden kitap gibi film de pat diye bitiveriyor. Bu yüzden şaşırmayın. Son film ikincinin kaldığı yerden devam edecek.
Filmi hareketsiz bulanlar da olmuş. Bu filme konusunu hiç bilmeden gittikleri için oluyor. Kitabı fazla duyulmadı sanırım. Harry Potter gibi bilinip gidilse daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum. Kitabını okuyup daha sonra izlerken de hoşuma giden sayılı filmlerden. Filmde Katniss karakterinin giydiği gelinliğe bayıldım. Bu gelinlik sonra harika bir alaycı kuş kostümüne dönüşüyor.
Film fantastik türde olmasına karşın çok ama çok duygusal. Ben çoğu sahnede ağladım. Özellikle ilk filmde Katniss'in elinde ölen Rue'nın mıntıkasına gittiklerinde, gözyaşlarıma engel olamadım. Üçüncü filmi sabırsızlıkla bekliyorum.
Kesinlikle tavsiye edilir ama kitabını okumak şartıyla.
İyi okumalar ve iyi seyirler :)))))

4 Aralık 2013 Çarşamba

2 BROKE GIRLS

Size çok severek takip ettiğim bir diziden bahsetmek istiyorum bugün. Bir gün televizyon izlerken tesadüfen ikinci bölümünü izledim, hoşuma gitti. Hemen araştırdım, baktım ikinci sezonu bitmek üzereymiş meğer, böylece diğer bölümlerini de bir solukta izledim. Sonra üçüncü sezon gelsin diye bu sene ekim ayına kadar sabırla bekledim. Şimdi Amerika'daki yayınla paralel izliyorum.
Dizide başrolü ''Max Black'' rolüyle ''Kat Dennings'' ve ''Caroline Channing'' rolüyle ''Beth Behrs'' paylaşıyorlar.
Max geçimini bir restaurantta garsonluk yaparak ve gündüzleri de bebek bakıcılığı yaparak sağlayan, tek başına yaşayan, sert ama aslında kendine hiç güveni olmayan, küfürlü konuşan ve cupcake yapmayı çok seven, çok güzel gözleri ve göğüsleri olan bir genç kız. Caroline ise çok zengin bir ailenin tek kızı, babası ile yaşıyor fakat babası dolandırıcılıktan hapse girince kendini bir anda beş parasız Brooklyn sokaklarında buluyor. Bir süre metroda yaşadıktan sonra Max'in çalıştığı restaurantta iş buluyor. Sonra Max onun haline acıyıp evine alıyor ve beraber yaşamaya başlıyorlar. Caroline Wharton Üniversitesinin ekonomi bölümünü birincilikle bitiriyor. Babası dolandırıcılıktan hapis yattığı için hiçbir yerde iş bulamaz ama Max'in cupcakelerinden kendine bir iş yaratacak kadar akıllı o!
Derken maceraları başlıyor. Dizideki diğer karakterlere de bayılıyorum. Mesela ''Han'' kısacık boyu ve çocuk görüntüsüyle kızların şaka konusu oluyor çoğu kez. Bu arada Han patronları.:)) Ayrıca üst kat komşuları Sophie ve aşçıları Oleg de düşman başına:)) Sophie'nin ''Hi girls'' diye aksanlı girişlerine bayılıyorum zaten.
Daha fazla bilgi vermeyeyim zira biraz merak edin değil mi? Şimdiden uyarayım dizide bel altı espriler bolca geçiyor, birde oldukça ince espriler var. Eğer ince esprilerden anlamıyor ya da bel altı esprilere gülmüyorsanız, o zaman izlemeyin:))

3 Aralık 2013 Salı

CRONUT

Ben ne çeşit bir manyağım bilemiyorum. İnsanın canı hayatında hiç yemediği bir şeyi çeker mi? Üniversitede okurken ''Hasat'' dergisinde kefir'i görmüştüm ve rüyalarıma girmişti. Sonra ürün piyasaya çıktı da rahatladım ama ürün piyasaya çıkana kadar annemle babama ''Siz nasıl Türk'sünüz, milli içeceğimizden haberiniz yok, neden bizim evde de kefir yapılmıyor?'' diye epey çemkirmiştim. Dedim ya manyağım ben. Hamileyken hiç sigara içmediği halde sigara aşeren kadınlar gibiyim. Dahası hamile olmadan sürekli aşeren biriyim. Bu gidişle hamile kaldığımda gerçekten aşersem bile kocamı inandıramayacağım. :))
Şimdi de canım ''Cronut'' istiyor. Cronut ne mi? Kruvasan ve donut karışımı yeni bir hamurişi. Şimdi ben öyle tatlı bağımlısı biri değilim ama arada sırada çok aç olduğumda falan canım donut ya da bir kahve eşliğinde kruvasan çeker. Kocatepe beğendikten aldığımız vişneli kruvasanların tadı damağımda. Şimdi madem ikisi birleşmiş ben mutlaka tatmalıyım dedim ama Amerika'da bile insanlar bunu tadabilmek için sıraya girmişler. Milyon dolarlar ödeyip yemişler falan. Demek ki benim böyle bir şansım yok. Gerçi milyon dolarlarım olsa da bir hamur işine vermem ama canım nasıl istiyor anlatamam.
Tarifi olsa da evde yapsak bari:)))

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

Bugün farkındalığı arttıkmak için çok önemli bir gün. Bugün Dünya Engelliler Günü. Bir engelli adayı olarak onların yaşam kalitesini arttırmayı düşünmek bizim görevimiz. Lütfen bizler de üzerimize düşenleri yapmaya çalışalım. Toplu taşıma araçlarımız, kaldırımlarımız vs. onların rahat kullanabilmeleri için ayarlanmamış olabilir, fakat biz otobüse binmeye çalışan bir engelliye yardım edersek, en azından bu açıklar kapanana kadar onları rahatlatmış oluruz. Unutmayın onların varlık olarak bizden bir eksikleri yok. Bugün hayvan hakları için sokaklarda çırpınan insanların bence her şeyden önce engelliler için çırpınmaları gerekmekte. Çünkü inanıyorum ki insanları seven, hayvanları da sevecektir. Öncelikle yanı başında duran insanın haklarına saldıran kişi, hayvanların haklarını hiç düşünemez. 
Bir de engelli insanlara karşı tutumumuz da çok önemli. İnsanlar genellikle karşısındaki engelli kişiyi utandırmamak için görmezden gelmeyi seçer ya da utandırmayı umursamadan bön bön bakmayı seçer. Ne yazık ki onları her iki durumda da utandırıyoruz. Ben bu konuda uzman değilim fakat genellikle diğer insanlarla nasıl konuşuyorsam onlarla da aynı şekilde konuşmayı seçiyorum. Böylece daha az rahatsız oluyorlar. Yeri geldiğinde onların sorunlarını da konuşmaktan kaçmıyorum. Ve toplumun bu konuda eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum. 

1 Aralık 2013 Pazar

HASTALIK HALLERİ!!!


Sevgili okurlarım ne olur benim için dua edin. Dua edin ve ben grip olmayayım. Hayır, doğru dürüst grip olsam sorun değil! Ama ben ayaklı mikrobum resmen. Burnumdan sümükler fışkırıyor, sık sık öksürüp aksırarak havaya tonlarca virüs ve bakteri ordusu yolluyorum. Ayrıca kemiklerim ağrıdığı için eve de bir faydam yok. Resmen insan ziyanıyım ben. Topluluk içine çıkacak halim kalmadı. Burnum sürekli silmekten yara oldu. Ayrıca o kadar çok ses çıkıyor ki burnumu silerken, sanırsınız matkap çalışıyor. Bu yüzden ben hasta olmamalıyım.
Bu hafta kursa da gidemedim vicdan azabı çekiyorum. Tek tesellim aşağıda fotoğraflarını gördüğünüz, biricik kayınvalidemin hediyesi bitki çayı demlemek için kullanılan çaydanlığı kullanmam. Hasta olana dek olanca çekiciliğine rağmen bu çaydanlığı kullanmamıştım. Pazartesi ofise götürmeyi düşünüyorum. Orada da kullanırım. Ama kırılırsa diye de ödüm kopuyor. 
Siz nasıl buldunuz? Zürafalar ne kadar tatlı değil mi?
 Üstü demlik, altı kupa. Ve tam iki kupalık çay çıkıyor.
 Bolca ''C vitamini'' içermesinden dolayı nar çiçeği içiyorum. Güç toplamaya ihtiyacım var.
Ayrıca bitki çayları içinde rengi ve tadıyla en cezbedici çay, nar çiçeği çayı.
Siz nasılsınız? Kendinize iyi bakın emi!!! :))))

30 Kasım 2013 Cumartesi

İRAN PİLAVI

Ne zamandır tarifini vermek istiyordum fakat buralarda olmadığımdan bir türlü kısmet olmadı. Ben İran usulü pirinç pilavı yedikten sonra Türk usulü pilav yiyemez oldum. Elbette bizim pilavımız da çok güzeldir ama İran pilavı kainat güzeli. Bir kere neredeyse hiç yağ yok, tuz çok gerekli değil ve zaten pirincin yapısı yüzünden oldukça ince dokulu bir pilav. Pirinç olarak basmati pirinci kullanılıyor. Pişirmesi de Türk pilavından kolay. Bizde pilavın kıvamını tutturmak ustalık gerektirir ama bu pilav da öyle bir dert yok. Ayrıca içinde pirinç dışında cezbedici özelliği olan iki malzeme bulunuyor; patates ve kırmızı altın safran. Şimdi gelelim pilavın malzemelerine ve yapılışına;
Malzemeler:
Basmati pirinci
Safran
Patates
Sıvıyağ
Su
Tuz
Susam
Yapılışı:
Pilavı yapmaya başlamadan önce pirinci sıcak tuzlu suda 15 dakika bekletiyoruz ve sonra nişastası gidene dek iyice yıkıyoruz.
Sonra bir tutam safranı havanda iyice dövüp, toz haline getiriyoruz. Aşağıdaki fotoğrafta safranın dövülmüş halini görüyorsunuz. 
Daha sonra toz haline getirdiğimiz safranın üzerine biraz sıcak su döküp, üzerini kapatıp demlenmeye bırakıyoruz. Bu demi buzdolabında saklayıp bir iki gün içinde yine kullanabilirsiniz.
Sonra yıkanmış pirinci kaynayan suda  5-6 dakika kadar haşlıyoruz. Biraz tuz eklemeyi de unutmuyoruz. Bir yandan da halka şeklinde doğradığımız patatesleri sadece tencere yüzeyini kaplayacak kadar yağda tek taraflı olarak kızartıyoruz. Susamlar da patatesin kızaran tarafında kalacak ama ben koymayı unutmuştum bu yüzden fotoğraflarda yok.
Haşlanan pirinci süzüyoruz ama üzerinden soğuk su geçirmiyoruz. Süzer süzmez, tek tarafı kızarmış olan patateslerin üzerine döküyoruz ve tencerenin kapağını kapatıp, ocağı kısık ateşe alıyoruz. Haşlanan pirinç tam olarak pişmemiş oluyor. Patateslerin üzerinde tamamen buharla pişiyor pirinç. Böylece tane tane oluyor.
 
İran pilavında pilavın tamamı safranla boyanmıyor. Pişmiş pilavdan bir tabak alınıp üzerine demlenmiş safran dökülerek boyanıyor ve bir servis tabağına alınan pilavın üzerine süsleme gibi konuyor. Ben bu pilavı eşimle kendime yaptığım için demlemeye bıraktığım safranı alıp direkt tencere içindeki pilavın bir kısmını boyadım. Pilavın tamamı boyanmayınca safranın aroması daha çok hissediliyor, benden söylemesi.
 
Yukarıdaki fotoğrafta bitmiş halini görüyorsunuz. İşten gelip yapmıştım. O kadar acıkmıştım ki süsleme zahmetine falan girmedim, direkt mideye indirdim. Oh afiyet olsun bana...:)))

29 Kasım 2013 Cuma

CENNETİN ÇOCUKLARI (BACHEHA-YE ASEMAN)

Majid Majidi'nin izlediğim ikinci filmi 1997 yapımı ''Cennetin Çocukları'' filmi oldu. Yönetmenimiz bu filmde obje olarak ayakkabıyı kullanıyor. Hikaye de ayakkabı üzerinden dönüyor. Film 180.000 dolara mal olmuş. Oldukça düşük bütçeli fakat ters orantılı olarak çok kaliteli bir film. Fazlasıyla duygusal. Çocukların ebeveynlerini üzmemek için nasıl fedakarlıklar yaptığını görünce çok duygulanıyorsunuz. Şimdiki çocuklara hiç benzemiyor filmdeki çocuklar.

Tüm fakirliklerine rağmen mutlu olmayı biliyorlar. Ayrıca ailedeki bağlılığı ve sevgi kavramını da çok güzel hissettiriyor bu film. Bundan sonra yazacaklarım için spoiler uyarısı vereyim.:)) Çünkü film hakkında hiç bir bilgi almadan izlemek benim için daha iyi sonrasında olacakları tahmin etmem güçleşiyor böylece. Benim gibi düşünenler varsa yazımın geri kalanını okumasın :))

Filmde Ali ve Zehra isimli iki kardeş var. Ali, Zehra'nın ayakkabısını tamire götürüyor. Film ayakkabı tamircisinin ellerinin görüntüsü ile başlıyor. Yönetmenin emekçiye gösterdiği saygının bir işareti gibi. Ali eve dönerken kardeşinin ayakkabılarını kaybediyor. Babalarının yeni ayakkabı alacak parası olmadığından iki kardeş babalarını üzmemek için sessiz kalıyorlar. Okula kızlar sabahtan, erkekler öğleden sonra gidiyor. Böylece Ali'nin eski spor ayakkabısını dönüşümlü olarak giyip okula gidiyorlar.
Serçelerin şarkısında baba rolünde oynayan oyuncu bu filmde de baba rolünde. Adamım ya...:)) Şu tipsizliğine rağmen adama platonik aşk besliyorum.:)))
Ali okulda koşu yarışına katılıyor. Üçüncülük ödülü spor ayakkabı. Kardeşine üçüncü olmak için söz veriyor ama ne yazık ki birinci oluyor. O sahneye gerçekten çok üzüldüm. Filmin sonunda sürekli okula yetişmek için koşan Ali'nin yarışmadan sonra yaralanmış ayaklarını bahçedeki havuzda dinlendirdiğini görüyoruz.
İzlemeyeniniz varsa, lütfen izlesin. Gerçekten pişman olmayacağınız, her saniyesinden ayrı bir keyif alacağınız, mükemmel bir film.:)))

26 Kasım 2013 Salı

Bunu Blogumda Paylaşabilirim. Hürriyet Benim.

Hürriyet; gündeme dair cesur bir projeyle karşımızda. TBWA\ISTANBUL'un hazırladığı proje kısa zamanda oldukça ses getirdi. Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeden bireysel özgürlükleri konu alan projenin amacı Türkiye'nin dört bir yanından insanların hürriyetlerini dile getirmeleri ve seslerini duyurmaları...

Bu proje katılımcıların kendi hürriyetlerini anlatmaları için tasarlandı, katılımcılar videolarını oluştururken ilham versin diye de bir film hazırlandı.

Hürriyet, herkesi kendi hürriyet cümlelerini yazmaya ve hürriyet şarkılarını yaratmaya davet etti. Kullanıcılar içinde kendi fotoğraflarının da olduğu hürriyet filmleri yaratabiliyor ve bu filmleri sosyal medyada dilediğince paylaşabiliyor. Ayrıca seçtikleri mesaj ve fotoğraflarından oluşan bannerı hurriyet.com.tr sayfalarında yayınlanıyor. Kısaca proje tamamıyle interaktif bir proje olarak kurgulandı. www.hurriyetbenim.com üzerinden ilham verici videoyu seyredebilir, kendi video ve bannerınızı yaratabilirsiniz.

"Hürriyet Benim" filmi, daha TV’ye çıkmadan viral olarak sosyal medyada gösterildi ve çok kısa sürede yayılarak; sosyal medyada konuşulmaya ve paylaşılmaya başlandı. Kullanıcıların katkılarıyla yapılan klipleri Twitter'dan #hürriyetbenim hashtag'iyle takip edebilirsiniz.

Ben de kendi videomu oluşturdum ve benim için hürriyetin ne demek olduğunu anlattım. İzlemek için;
 http://hurriyetbenim.hurriyet.com.tr/video.aspx?k=BWFBXG0C5Q3


Bir boomads advertorial içeriğidir.
 

11 Kasım 2013 Pazartesi

SERÇELERİN ŞARKISI, THE SONG OF SPARROWS,(Âvâz-e gonjeshk-hâ)


Uzun zamandır düzenli yazamıyorum. İş yerinde yoğun iki hafta geçirdik. Annem rahatsız olduğu için akşamları da onun yanında geçirdim vaktimi. Bu mazeretler sonucu beni affedersiniz, değil mi? :)
Bugün izlediğim bir filmden bahsetmek istiyorum. Üniversitede film izlemeyi çok severdim. Sınav günlerinde dahi mutlaka bir film izlerdim. Video kiralama dükkanındaki çocukla kanka olmuştuk. Artık filmlerin çoğunu bedavaya alıyordum. Fakat izlediğim filmlerin hepsi de Amerikan filmleriydi. Artık basit Amerikan filmlerini izleyemiyorum. Boşa vakit geçiriyormuşum gibi geliyor. Nasıl sıkılıyorum anlatamam. Bende daha sanatsal, daha gerçekçi filmler arayışına girdim ki böyle filmlerde çok. Önemli olan ilgi alanının o noktada olması. Derken İran kültürü ile ilgilenmeye başladığımdan, İran filmleri nasılmış bakayım dedim. Ve birbirinden güzel filmler izledim. Bunlardan ilki de ''Serçelerin Şarkısı'' adlı film. Filmin yönetmeni Majid Majidi. Bu filmi çok beğendim ve sonra yönetmenin iki filmini daha izledim. Onlardan sonra bahsedeceğim. 
Serçelerin şarkısı İranlı bir aileyi anlatıyor. Baba Kerim (Mohammad Amir Naji) bir deve kuşu çiftliğinde sigortasız çalışan bir işçi. Kızının kulakları iyi duymuyor ve işitme cihazı kullanıyor. Oğlu köydeki diğer çocuklarla birlikte kullanılmayan bir su deposunu temizlemek için pisliklerin içinde uğraşırken, kızın işitme cihazı suya düşüyor. Bunun üzerine Kerim işten çıkıp, su deposuna gidiyor ve işitme cihazını arıyor. Fazla detaylı anlatmayayım. İşitme cihazı bulunuyor ama bozulmuş. Yaptırmak için çok miktarda para gerekiyor. Bu arada bir devekuşu çiftlikten kaçtığı için Kerim işten atılıyor. Kızının işitme cihazı mutlaka tamir edilmeli, yoksa kızı sınavlardan kalacak. Tahran'a tamir ettirmek için giden Kerim, para kazanmanın farklı yollarını buluyor. Ben kısaca böyle anlattım, izlerken heyecanı kaçmasın çünkü.:)))
Gelelim filmde en çok sevdiğim sahnelere. Bir kere film çok sade. Basit bir hayat, sıradan, hiçbir olağanüstü durum yok. Hatta ilginç bir şey de yok. Ama yoksul bir adamın hayat mücadelesi bu kadar etkileyici anlatılamaz. Film çok derin, çok anlamlı. Tek kelimeyle etkileyici. Baba Kerim'e aşık oldum. Adam bildiğiniz çirkin ama o kadar büyük ve temiz bir kalbi var ki...:)) Majid Majidi her filminde işçinin ve emekçinin hayat mücadelesine değiniyor. Ve her filminde bir obje seçiyor, film onun etrafında dönüyor. Bu filmde Kerim her seferinde deve kuşu görüyor. İzleyince anlayacaksınız ne demek istediğimi. 
Yukarıdaki fotoğrafta çocukların balıkları kaza eseri yere düşürmesinin bir anı var. Orada çocukların üzüntüsünü derinden hissettim. Sonrasında baba Kerim Azerice bir şarkı söylüyor. O sahne de çok güzeldi. 
Yukarıdaki fotoğrafta Kerim deve kuşu taklidi yapıyor. Böylece deve kuşunu bulup, işine geri dönebileceğini düşünüyor.:))

Bu sahnede çok anlamlıydı. Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz sahnede ise oğlanın parası yetmeyince yalnızca babasına meyve suyu alıp, ben zaten sevmiyorum ki dediği sahne. İçim paralandı. Ben böyle durumlara çok üzülürüm. Dışarda bir şeyler alabilmek için hesap yapan ve parası çıkışmayınca boynu bükük marketi terkeden bir çocuk görürsem mutlaka peşinden koşar ve ödemekte ısrar ederim.
Bir de şöyle bir sahne vardı. Tahran'da şans eseri çalışırken hurdaya çıkmış bir anteni gören Kerim anteni eve getiriyor. Aynı zamanda erik de alıyor. Anteni evim damına takmış, karısı aşağıdan erik atıyor. Bu arada Kerim diğer evlerin damlarında ki küçük antenlere bakıp, gururla kabarıyor. İlkel ama bir o kadar bizden bir tepki. Filmde bu bahsettiğim gibi birçok ince detay gizli. Mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum. Majid majidi ile daha detaylı bilgi için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz. Şimdiden iyi seyirler :))http://www.tersninja.com/emegi-ve-emekciyi-kutsayan-bir-sinemaci-majid-majidi

29 Ekim 2013 Salı

GELENEKSEL BİR İRAN SOFRASI (MARİFETLİ ARKADAŞIM NEGAR'DAN)

 İranlı arkadaşım Negar'dan daha önce çok defa bahsetmişimdir. Kendisini yüksek lisansımı yaptığım sırada bir derste tanımıştım. Bizimkisi ilk görüşte aşk.:))) Gerçekten de onu ilk gördüğüm andan itibaren seviyorum. Her ne kadar sürekli yan yana olmasak da biz çok iyi iki arkadaşız. Zaten '' fazla muhabbet tez ayrılık getirir'' lafına çok inanan birisiyim. Bu yüzden çok sevdiğim arkadaşlarımla arama mutlaka biraz mesafe koyarım. Canım Negar'ım eşimle beni kurban bayramının arife günü yemeye çağırdı ve bize İran'ın geleneksel ve çok sık tüketilen yemeklerinden yapacağını söyledi. Ben farklı kültürleri tanımayı çok seviyorum. Yani davetine çok sevindik.:)))
 Gördüğünüz gibi kendisi bize muhteşem bir sofra hazırlamış. Geleneksel İran soframızda başlangıç olarak 'arpa çorbası (evet, yanlış okumadınız), ana yemek olarak ise ghormeh sabzi ve safranlı pilav vardı. Yanlarında ise salata ve güllü yoğurt servis edildi.
Yukarıdaki fotoğrafta arpa çorbasını görüyorsunuz. Arpa ülkemizde insan gıdası olarak tüketimi pek tercih edilmeyen bir tahıl. Bildiğim kadarıyla boza ve bira yapımında kullanıyor. Belki benim bilmediğim yöresel kullanımları vardır fakat fazla tercih edilmiyor. Ve keşke tercih edilse diyorum. Tadı gerçekten çok lezzetli ve oldukça besleyici. Çorbanın tadı bana çok çok az boza tadını anımsattı. Ama öyle baskın bir şekilde değil. 
 Ghormeh sabzi yemeğini görüyorsunuz fotoğraflarda. Negar'ın söylediğine göre İran'da evlerde mutlaka her hafta bu yemek yapılırmış. Yemeğin içinde kurutulmuş sebze (maydanoz, kişniş, ıspanak ve tere), et, kuru fasulye ve kurutulmuş limon var. Kurutulmuş sebzeler hazır olarak satılıyormuş. Aşağıda fotoğrafını görebilirsiniz. Çok zengin bir yemek. Tadı ise çok farklı. Bana biraz madımak tadını hatırlattı. Sanırım kurutulmuş sebzeler yüzünden madımak gibi geldi tadı. Biraz da ekşi bir tadı var çünkü içinde kurutulmuş limon var. Arkadaşımın ellerine sağlık çok güzel olmuştu. Bence İran'a yolunuz düşerse mutlaka bu yemeği tadın.

 Ve muhteşem safranlı pilav. Bizde safranlı pilav denince sapsarı bir pilav bekleniyor. Ama İran'da pilavın tamamını boyamıyorlar. Hatta değişik şekilde süslüyorlar. Ve bence bu şekilde safran tadı daha yoğun hissediliyor. İran pirinci bizim pirincimizden farklı. Bizde baldo ya da Türkiye çeşidi olan Osmancık çeşitleri kullanıyor. Onlar ise basmati pirinci kullanıyorlar. Pilavın yapılışı da çok farklı, kendim de pişirdiğim için size ayrıntılarıyla başka bir yazıda tarifini vereceğim. Pilavın altında kızarmış halka dilimli patates oluyor. Aşağıdaki fotoğrafta o patatesleri görüyorsunuz. Gerçekten çok lezzetliydi.

 Ve güllü yoğurt. Aslında bildiğiniz yoğurt ama ben adını güllü yoğurt taktım. Arkadaşım yoğurdu daha hoş göstermek için üzerine kurutulmuş gül yaprakları ve kekik serpmiş. Ben önce ne olduğunu anlamadım sorunca açıkladılar. Bende adını güllü yoğurt koydum. Bayağı da güldük bu yorumuma.:)))

 Yukarıda benim tabağımı görüyorsunuz. Daha sonra bir tabak daha yedim. Her şey çok lezzetliydi.

 Ve arkadaşımın evine ne zaman gitsem orta sehpasında mutlaka zengin bir ikram olur. Bir kere salona girdiğinizde iştahınız açılır. Aşağıda susamlı şekerlerin fotoğrafı var. Bizdekinin değişik bir versiyonu ama tadı aynı.  
Bir kez daha Negar'a ve ailesine güzel davetleri için teşekkür ediyorum. Her şey çok güzel ve çok lezzetliydi. Ama en güzeli sizin gibi dostlarla bir arada olmaktı. Ellerine sağlık canım arkadaşım.:))