28 Şubat 2013 Perşembe

YASAKLAR

Ayyy bunlar yasak mı şimdi bana...

Efendim, kulladığım ilacın yan etkilerini çoğalttığı için doktor tarafından bana yasaklanmış şeyler var. Benim kolestrolde yüksek olduğundan iyice dikkat etmem lazım. Hal böyle olunca eşimle beraber hazırladığımız bana göre oldukça çılgın bir akşam yemeğinin fotoğraflarını son kez paylaşayım istedim.
Bu kırmızı meze annemin el emeğidir. Sanırım bunu ve sofradaki yeşil şeyi (pazı kavurması) hala yiyebilirim.
Alkol, yağ, çikolata, bisküvi, CİPS :(( , kuruyemiş yasaktır.
Esasında ben her zaman sağlıklı beslenen biri oldum. Örneğin her sabah kahvaltı, sonrasında bir meyve ile ara öğün yerim. Zaten bende hipoglisemi olduğundan asla aç kalamam. Her zamanda zayıf olmuşumdur. Genellikle 50 kg'dan fazla gelmem. Fakat hayatımdaki geçiş dönemlerimde çok kilo alır, sonra onları veririm. Mesela nasıl?
Mesela en bariz örneğini üniversiteye girdiğim sene yaşamıştım. Babam yurtta kalmamı istemedi. Kızının ne kadar psikopat olduğu bildiğinden yurtta kalacak oda arkadaşlarıma ve aslında tüm yurttaki kızlara acıdı. :))) Akrabaların tümü aynı şehirde olunca, Teyzem'in yanına yerleştirildim. Teyzemlere eziyet olacağıma onlar bana eziyet oldu. İnsan teyzesinin evinde rahat edemez mi? Vallahi edemez. Özellikle teyzenizin çok değişik bir oğlu varsa... Neyse o zamanlar sabah okulda kahvaltı, öğle yemeği fasıllarını fast food ile mecburen geçirdikten sonra saat 4 gibi çok aç olarak eve gelirdim. Ama teyzem akşam yemeği için kuzenimi beklememiz gerektiğini söylerdi. Bu yüzden saat sekize kadar aç kalırdım. Sonrasında hapur hupur saldırırdım yemeklere. Teyzemde sağolsun muhteşem yemek yapar. Brüksel lahanasına bile parça et koyarak, kavurma havasına sokar sebzeyi. Böyle derken ben 48 kilodan 60 kiloya çıktım. Yürürken göbeğimin üstüne düşecek gibi oluyordum. Sonrasında babaya yalvarılıp ayrı eve çıkıldı. Ben o yaz hiç bir şey yapmadan 48 kiloya düştüm tekrar. İkinci sene okula gittiğimde kimse hatırlamadı beni :DDD
Şimdi de evlenince, içimdeki Türk kadını uyandı, saldıkça saldım. Eskiden Fransız havam vardı, ne güzel kızdım. İran'lı arkadaşım Negar egomu süper şişirmişti bir keresinde. Kendime bayılıyordum falan :))) Evlendikten 6 ay sonra uyandım, aynaya baktığımda domestik bir abla bana bakıyordu. Bildiğin yaşlı, çirkin biri. Ay sen kimsin dedim ama öyle bir içime işlemiş ki bir türlü o yeme sevdasından kurtulamadım. Salı günü doktordan geldikten sonra bununla baş edebilirsin Nugi dedim. Yaparsın sen... Hadi bir küçücük odun darbesi ne olacak? En sonunda dün odunu kafaya vura vura öldürdüm o kadını. İçimdeki Fransız kadını bu aşamada bir tohuma dönüştüğü için, filizlenip büyüyene dek kurbağa gibi gezeceğim bir süre. Olsun buna da şükür. 2 kg vermişim şimdiden, 56 kg oldum.Güzel günler seni bekliyor Nugi vazgeçme. Eşinin baştan çıkarmalarına aldanma. Öldü o kadın öldü...

27 Şubat 2013 Çarşamba

AT,AVRAT, SİLAH :DDDD



İki sene önceki Konya Tarım Fuarından benim çektiğim bir fotoğraf. Fuar tarım alet ve makineleri ile ilgiliydi ama çiftçiler fuar alanı yanındaki bu otobüsle daha çok ilgiliydiler. Öyle bir sıra vardı ki anlatamam. Nedir bu silah merakı onu da hiç anlamam. Amacı ne olursa olsun üretim aşamasından itibaren mutlaka bir canlıya zarar veren bir aletle neden bu kadar ilgilenilir. Amaç korunmak ise kendimizi başka türlü koruyamaz mıyız? Ya da neden bu kadar çok korkuyoruz?
Bence oldukça gereksiz bir şey. Hayatım boyunca oyunlar dışında elime almayacağım şey.
Neyse fotoğraftaki çiftçi amcada tesadüfen bu şekilde kareye girmiş. Alnının ortasından vurduk adamı :DDD Ayrıca çiftçi amcam adidas ayakkabı giyiyor. Benim çalıştığım yerdeki çiftçi amcalarda henüz göremedik, özellikle bu yaşta olanlar için söylüyorum :))

26 Şubat 2013 Salı

SİVİLCELER

Yüzümde adeta adacıklar oluşturarak, beni gulyabani gibi gösteren sivilcelerden, her türlü dermokozmetik veya bilumum bitkisel ekstraktı yüzüme sürmeme rağmen kırmızı kırmızı yüzümden bana sırıtan sivilce izlerinden ve siyah noktalardan kurtulamayacak mıyım????
İlk olarak 18 yaşımda sivilceler çıktı yüzümde. Önceleri ergenlik sivilcesidir, strestir geçer dedik, baktık geçmiyor dermatoloğa gittik. Bana imex verdi, başlarda iyiydi sonra işe yaramamaya başladı. Üniversiteyken ilk seneler cildim biraz düzeldi derken son sene atağa geçti tekrardan. Bu sefer izlerle beraber geldi sivilceler. Yeniden doktor kapıları, bir çoğu kapıdan bakıp, eritresin yazıp gönderdi. Derdimi kimselere anlatamadım. Sağ olsunlar dermatologlar da çok ilgisiz. Sonra arkadaşımın önerdiği bir dermatoloğa gittim, o da benzamycin verdi. Kullanırken yüzüm soyularak kaybolacak sandım. O kadar rahatsız ediciydi. Sonra sanki düzeldiler dedim, rahat bir nefes aldım. La roche'un ürünlerini kullanmaya başladım. Ne de olsa rutin bakım ve lekelerle mücadele de önemliydi. Aradan bir yıl geçmedi, sivilceler bir döndü, yine yanlarında arkadaşla, bu sefer burnum ve yanaklarımda saçma bir kızarıklık vardı. Hala da var. Annem takip etmiş beni domates yemememi söyledi. Bir yılı geçiyor domates yemedim, değişiklik yok. Pino kozmetikte tanıdıklarımız var. Ürünleri daha indirimli alıyorum, oradan coverderm'in kızarıklara karşı dörtlü setini ve monteil'in cilt bakım ürünlerini aldım. Hepsi de işe yaradı ama yine bir yere dek. Derken düğün, dernek, balayı benim cilt haşat oldu. Elimdeki egzama için doktora gittiğimde doktor bana mutlaka sivilceler için geldiğimi, yüzümün berbat göründüğünü söyledi. Bu da açık sözlüsüydü doktorun... Sonra ne olduysa oldu, birden bire geldikleri gibi gittiler, yüzüm ışıl ışıldı. Herkes ne kadar güzel göründüğümden falan bahsediyordu. Bunun sefası da 2 ay sürdü.
Şimdi tekrar yüzümde hortlayan sivilceler, lekeler, kızarıklıklar ve siyah noktalarla bugün dermatoloğun kapısını çaldım. Bu açık sözlü olana gittim, dedim adam çat çat söylüyor, belki tedavi edebilir. Kendisi hap kullanmam gerektiğini, ama önce kan testi vermem gerektiğini söyledi. Kan sonuçları saat 3'te çıkacak. Bakalım beni yine nasıl maceralar bekliyor. Saat üçten sonra sonuçları bildiririm. Bu sorunu çeken benim gibi çok insan var mı?. Merak ediyorum. Acaba benim de bir gün ışıl ışıl, tertemiz bir cildim olur mu dersiniz???
Edit: Doktordan şimdi geldim. Bana zoretanin adlı ilacı uygun gördü. Roaccutane'ın muadili bir ilaçmış. Benim serüvenimde başlıyor, bakalım neler olacak. Kullananlardan tavsiye bekliyorum.

25 Şubat 2013 Pazartesi

''BİR DİLEKLE BAŞLADI HER ŞEY''

''Bir Dilekle Başladı Her Şey'', Debbie MACOMBER'ın ''Küçük Mucizeler Dükkanı'' ile başlayan serisinin 5. kitabıdır. Bu seriye ben bu sene başladım. Daha önceden kitabı görüyordum ama ilgimi çekmiyordu. Bana bir şey katabileceğini düşündüğüm bir kitap değildi, fakat kitap hakkında hiç bir bilgiye de sahip değildim.

Önyargılarım yüzünden epeyce erteledim okumayı. Sonra bir gün yakın arkadaşlarımdan Sibel (Candır) ile kitap alışverişi yaparken, bana bu kitabı tavsiye etti. Ben de ona önyargılarımdan bahsettim. O da kitabı mutlaka okumam gerektiğini, en azından örgü örmek gibi bir hobim olduğu için hoşlanacağımdan bahsetti.
Kitapta dört kadının başından geçenler, hayata yeniden tutunuş hikayeleri vs... anlatılmakta. İlk iki kitapta ana karakterin örgü dükkanı var. Diğer kadınlar onun açtığı kurslara katılmak suretiyle tanışıyorlar. Her seride farklı 4 kadının yolları kesişiyor. Mutlaka içinde siz de varsınız. Veya hayatınızın bir dönemi var. Ben kitapların hepsini çok beğendim. Benden sonra annem ve iki kız kardeşimde kitapları okudular. Ben yalnızca yazarın anlatımında hoş olmayan şeyler buldum. Örneğin Canan Tan gibi kitabın başında açıkladığı şeyleri tekrar tekrar açıklıyor. Bence bu okuyucuyu aptal konumuna düşürüyor. Dikkatsiz okuyucular için iyi olabilir ama standart bir okuyucu o kadarcık sayfada kitabın başını unutmaz. Kaldı ki anlattığı bir olaydır, bilgi içerikli bir konu değildir. Ama yinede Debbie Macomber, Canan TAN'dan daha iyi bir yazardır. Canan TAN'ı yazar olarak neden sevmediğimi daha sonra açıklarım.

Son kitap olan ''Bir Dilekle Başladı Her Şey''e gelecek olursak; Sanırım bu seride beni en çok etkileyen bu kitap oldu. Kitaptaki karakterlerin hepsi hayatındaki gidişattan memnun değil, bir sevgililer gününde 20 adet dilek tutmaya karar veriyorlar ve sonra bu dilekler için bir defter oluşturup, dileklerini o deftere yazıyorlar. Sonra tabii oturup dileklerin gerçekleşmesini beklemiyorlar, daha çok bir amaç gibi yaklaşıp, önlerine gelen fırsatları değerlendirip, tek tek dilekleri gerçekleştiriyorlar. İşte böyle şeylere inanan birisi olarak, ben de uygulamaya karar verdim. Hemen eşimin kırtasiye cenneti çekmecesini karıştırıp, kendime bir defter edindim. :)) Sonra bulabildiğim tüm renkli kalemlerle dileklerimi yazmaya başladım. Gerçekten zor işmiş, bir ay geçmesine rağmen ancak 4 dilek yazabildim. Dileklerin altına gerçekleşmeleri için neler yapabileceğimi yazdım. Kimine uydum, kimine uyamadım. Sonuçta beni hep tetikte tutan bir motive aracım oldu. Kalan 16 dileğimi de hızlıca yazıp, gerçekleştirdikten sonra böyle devam etmeyi düşünüyorum. Bu arada dileklerimden biri çoktan gerçekleşti.

Öncelikle size bu seriyi tavsiye ederim, sonrasında ise 20 dilek defterini tavsiye ederim. Okuyup, gülüp geçmeyin. Utanıyorsanız kimselere söylemeyin ama lütfen bir deneyin!
Hepinizin dileklerinin gerçek olduğu bir hafta diliyorum. :))))

24 Şubat 2013 Pazar

PLATESli PAZAR

 
Bugün Ankara'da hava çok güzeldi, sanki güneşli bir nisan günü gibiydi. Bugünü dışarıda piknik yaparak geçirmek isterdim ama eşim sabahtan öğlene dek çalışacaktı, bende plates yaptım. Platesten sonra da koşu bandında koştum. Aslında koşmaktan çok müzik eşliğinde kıvırdım da denebilir. Yalnız, bugün plates çok yordu beni. Uzun zamandır sporu bıraktım, bildiğin domestik bir şey oldum çıktım ama yine de bu kadar zorlanacağımı düşünmemiştim. Umarım kısa zamanda tekrar toparlarım.
 



Akşam kayınvalide ziyareti, örnek gelin hareketi olarak kendime atkı örüyorum :))), yok aslında ben örgüye bayılırım. Bu da daha önce siyahını ördüğüm atkıdan, şimdi krem rengi ve elbette ki simli olanını örüyorum. Bitince mutlaka yayınlarım, hatta daha önceden ördüklerimi de yayınlayım ben.
İnşallah yarın da çok güzel olur, ne de olsa pazartesi...
İYİ GECELER...:))))

23 Şubat 2013 Cumartesi

OJELERİM :))

TV'de açık kalp ameliyatı var.

 31 adet ojem varmış. Bugün her zamanki gibi ev temizliği yaptıktan sonra oje sürecektim, madem öyle ojeleri de düzenleyeyim dedim. Düzenledim bari fotoğrafını çekeyim de sizlerle paylaşayım istedim. İkinci fotoğraftaki soldan 3. oje favorim bu aralar, en son fotoğrafta tırnaklarımı yine onunla süslemişim.
 Bu fotoğrafta magnetic ve mat ojelerimi görüyorsunuz. Renk tercihlerim çoğunlukla kırmızı ve gri oluyor.
 Burada da daha açık renk ojelerim var. Koleksiyonumun yarısından fazlası flormar, çünkü eşimin abisi ( namı diğer kaynım :)), bu lafa çok gülüyorum da...) kuaför ve flormarı tavsiye ediyor. Bende memnunum.
 Golden rose da kullanıyorum ve en çok bu fotoğraftaki rengini seviyorum. Bu rengi ilk sinema gişesinde bilet satan kızda görmüştüm. Kıza ojelerinin rengini övdükten sonra ojenin numarasını istedim. Sonra o ojeleri tam 4 ay aradım ve tesadüf en yakınımdaki avm'de çıktı. Bende iki tane aldım. Şimdi daha çok rastlıyorum.


 Bu fotoğraftakiler Bim'den aldığım asetonsuz oje temizleme mendilleri, ben acayip memnun kaldım. Özellikle koyu renk ojelerde mükemmel sonuç veriyor. Asetonla her zaman tırnak etlerimde oje kalıntısı kalırdı, bunlarla kesinlikle öyle bir sorun yaşamadım. Üstelik tırnaklarım yumuşacık oluyor. Yalnız kullandıktan sonra durulamak gerekiyor, zaten yağlı olduğu için rahat edemezsiniz.

Burada da tırnaklarımı süslemişim. Nasıl olmuş sizce?

21 Şubat 2013 Perşembe

DECO # 2

Daha önce böyle bir seri yapmak istediğimden bahsetmiştim, evime aldığım objeleri paylaşmak istedim. Belki buradan görüp, örnek alan veya nereden alabileceğini öğrenmek isteyenler olur. Fotoğraflarda gördüğünüz kaseleri eşimin öğrencisi benim için Ankamall'daki Venessa mağazasından almış. Hitit döneminden kalma eserlerden örnek alınarak çalışılmış. Benim evimde nazar boncuklu veya mavi renkli objeler fazlaca bulunmakta. Bu yüzden bunları görünce çok mutlu oldum.

Ben bu objeleri salondaki orta sehpanın üzerine koyuyorum, içine de gördüğünüz gibi çikolata kaplı kahve çekirdeği  ve çakıltaşı :)) koyuyorum. Misafirler geldiğinde hemen alıyorlar oradan atıştırmak için... Çok güzel oluyor. Hem tatlı yiyip, tatlı konuşuyoruz, hemde kendi evlerinde gibi rahat hissediyorlar...
Venessa'da çok farklı ve güzel objeler var, yolunuz düşerse bir gezin, hediyelik alın mesela... Akrabalara, eşe dosta duyurulur :DDD

20 Şubat 2013 Çarşamba

LİMONLU PASTANIN SIRADIŞI HÜZNÜ

           “Açık olmak gerekirse yediğim ilk lokma nefisti. Serin, derin, koyu bir şeker girdabının kuşattığı narenciyeyle pişmiş sıcak pasta hamurunun hafifliği.Fakat dışarıda hava kararıyordu ve o ilk lokmayı yutarken, o ilk izlenim yiterken içimde belli belirsiz bir kıpırtı, beklenmedik bir tepki hissettim…”
          “Annemin yaptığı güveçte orkinostan artanlara, İçi yarı boş, dedim. Babamın yaptığı hazır karamelalı pudingten bir kâsede kalanı ağzıma doldurdum, Korkunç! dedim. Babamınki o kadar dalgın ve savruktu ki, herhangi bir tat bile tespit edemedim. Algılarım yalnızca annemin yemekleriyle sınırlı değildi ve üstünden geçilecek çok şey, adeta bir bilgi sağanağı vardı…”
Tatlı mı tatlı bir arkadaşım, bu kitabın tanıtımını facebookta görmüş ve bana uygun olacağını düşünmüş. Buradan tekrar teşekkür ediyorum Z'ye... Kitap Can Yayınları'nın yeni çıkardığı bir diziymiş. bu linkte satış fiyatına ve kitap hakkında gerekli bilgiye ulaşabilirsiniz. Ben hemen satın alıyorum, okuyunca yorumlarımı yazarım...Şimdiden keyifli okumalar :))))

(Fotoğraf facebook Can Yayınları sayfasından)

19 Şubat 2013 Salı

AYVA TATLISI

Eşim öğretmen olduğundan, özel ders vermek için öğrencilerinin evine gidiyor. Ona da orada bir ikramlar bir ikramlar sormayın. Bizimki evde çoğunlukla çok seçicidir, orada kıramayıp her şeyi yiyormuş meğerse... Bir gün geldi, ''Bugün bir ayva tatlısı yedim ki sorma, çok güzeldi''dedi. Ben de ''Ayva tatlısı mı? Onun içinde tarçın yok mu? Hani sen tarçın yemezdin'' diye söylendim tabii. Sonra sen yapabiliyor musun? diye sordu. Benden kaçar mı? Kocam yeter ki benim de sevebileceğim bir şey yesin, ''Aaa dedim. Ben alasını yaparım''. Şimdi buradan itiraf ediyorum, kocacım ben hiç ayva tatlısı yapmamıştım. Ama bak sen istedin onuda başardım. Başardım değil mi? Beğendi yani. İki tabak yedi...:DDD
Ben tarifi internetten buldum. Malzemeler şöyle;
                                            2 adet orta boy ayva
                                            1,5 su bardağı su
                                            2 su bardağı toz şeker
                                            1 adet çubuk tarçın
                                            1 elmanın kabuğu (Bunu tarife ben ekledim, annem hep söylerdi, ben de vardır bir bildiği dedim...:DD )
Yapılışı: Öncelikle ayvaları soydum ve kabukları tencerenin dibine dizdim. Ayvaların çekirdek yuvalarını ve çekirdeklerini çıkardım. Ayvalarıda tencereye dizdim.Aralarına elma kabukları ve ayvanın çekirdeklerini, çekirdek yuvasını koydum. Çubuk tarçın, şeker ve suyu da ekledikten sonra kısık ateşte pişirmeye bıraktım. İlk başta ayvalar pişti ama rengi dönmüyor diye düşünüyorsunuz. Fakat sabırlı olup, bir saat kadar kaynatmaya devam ederseniz rengi kızarıyor. Pişerken arada suyunu ayvaların üstüne gezdirdim ve bir kere de ayvaları ters yüz ettim. Bir süre sonra tatlının şerbeti, ayva çekirdekleri sayesinde koyulaşıyor, jöle gibi bir kıvam oluyor. İşte o kıvama da geldi mi bitti demek zaten.

Ben sıcak sıcak yemeyi tercih ettim. Üzerine kaymak koydum ve sosundan gezdirdim. Kocama yaptım güya, ama ben ondan daha hevesle saldırdım. Çok hafif ve güzel, hafif tatlıları sevenlere tavsiye edilir.
Afiyet Olsun... :))))

TEMİZLİK AŞKI ;))

Allah içimdeki ev kadınını öldürsün, öyle de bir yere gömsün ki bir daha çıkamasın, dna'sından klonlanamasın. Her cumartesi bana bir şeyler oluyor, rahat duramıyorum. ''Ay evin her yanını örümcekler bağlamış, ay toz olmuş alerjim azacak, ay yağ olmuş her yer...'' diye diye kocamın başının etini yiyorum. Bir de ben her mevsim beli tutulan biriyim, özellikle mevsim geçişlerinde kitlenir kalırım, en az iki hafta kıpırdayamam. Bu yüzden süpürge falan çekemem, belimi yormamam lazım. Eşim sağolsun evi süpürüyor ama o da benim istediğim gibi yapamıyor. Niye kadın çağırmıyorsunuz diyeceksiniz? Bana gülersiniz ama ben temizlikçi teyzelerden korkuyorum. Genelde yaşımı küçük bulup bana tip tip bakıyorlar, sonrada '' ay bu yeni nesil de kendi temizliğini bile yapamıyor'' bakışları altında çemkire çemkire işe başlıyorlar. Kimisi '' Amway'de neymiş, sen bana bir tane vim, bir tane güldal kap gel bim'den, onlarla temizlik mi olur'' deyip, beni koşturuyor. Hatta bir tanesi illede kendi istediği markayı bulmam için beni 4 ayrı markete yollamıştı, yaz günü. Kırıkkale'de oturduğum zaman ise bir bayan çağırmıştım evlere şenlik, sağolsun kocasıyla ilgili bütün sorunlarını anlattı (Yok kocası aldatıyormuş, yok aldattığı kadın pis kokuyormuş tövbe tövbe), bütün evi köpürttü, sonra yalandan duruladı ve evin temizliği güya bitti. Kadın giderken ayaklarına baktım, pislik içindeydi, teorik olarak akşama kadar ev temizleyen bir insanın, ayaklarının kokmaması ve bembeyaz olması bekleniyor. Nasıl pis anlatamam. Bu gitti ben evi baştan aşağıya bir temizledim, iki gün yerimden kalkamadım. Kimseyi aşağılamıyorum, bende ev temizleyerek para kazanabilirim ama ben temizlikçi olsam varya eviniz bal dök yala olur. İş ahlakı denen bir şey var :DD
Neyse işte bu gibi durumlar yüzünden ve kocamda haftasonu çalıştığından dedim ki evi ben temizleyeyim. Cumartesi sabahı saat 07:30'da kalktım, azıcık bir şeyler yedim, bu sefer taktik değiştireyim oda oda temizleyeyim belki daha az yorulurum dedim. Mesela bir odaya giriyorum, yatak altı, koltuk altı vs. süpürüyorum, sonra yerlerini siliyorum, sonra toz alıyorum, en son da halısını serip kapısını kapatıp çıkıyorum. Böyle böyle derken normalde 1,5 saatte biten temizlik 6 saat sürdü. Sonrasında Ebru Şallı ile buluşup, plates esneme egzersizleri yaptım, yorulan kaslarım dinlesin diyerekten. İki tane kas gevşetici ve sıcak su torbasını da hazır ettikten sonra azıcık bir kalça ağrısı ile atlattım ama yinede bu duruma bir çözüm bulmalı yoksa ben mavi kapaklardan kendim için toplayacağım.
Ya da birileri bulsun bana bir çözüm :))) Bekliyorum çözüm önerilerinizi...
( Karikatürler, altında belirtildiği gibi Erdil Yaşaroğlu'na ait.)

15 Şubat 2013 Cuma

HÜKÜMET KADIN :))

Dün akşam malum sevgililer günüydü, biz bu günü sevsek de çok özel kutlamalara girmiyoruz. Sonuçta her gün sevgiliyiz değil mi? Bence hergün olmalı özel şeyler ya neyse... Biz dün eşimin arkadaşı ve onun nişanlısı ile sinemaya gitmeye karar verdik. Plana göre kız eve geç kalmasın diye her zaman ki gibi Atlantis'e gidilecekti. Ben Kırıkkale'den otobüsle önce Ankamall'a, oradan da metro ile Batıkent'e, oradan da 10 dk yürüyüşle Atlantis'e ulaştım. Pestilim çıktı resmen ama bu beni Watsons'a gitmekten alıkoyamadı. Ve 1 adet sedefli beyaz oje, 1 adet beyaz oje, maybelline mor renkte olan rimel, vücut spreyi, duş lifi, parfüm aldım. Bu arada Watsons'da pazar gününe dek kozmetik alışverişlerinde 1 alana ikincisi yarı fiyatına imiş :))) Kaçırmayın derim...
Gelelim filme... Film gerçekten komikti, bazı yerlerde dramdı ama beni ağlatamadı ki ben çikolatasını yere düşüren şişko adam için bile ağlarım ( Bkz: http://www.youtube.com/watch?v=XaNuB52_Irc ) Eşim filmde bir çok öğeyi yanlı siyasi davranışlar olarak niteledi ama ben öyle düşünmüyorum. En çok hoşuma giden karakter Faruk'tu. Çok güldürdü bizi. Fazla anlatmak istemiyorum, bence izleyin.
Bu arada dün yanımda Pucca Günlük'ün kitabı vardı. Arkadaşın nişanlısına gösterdim, '' Bak, okudun mu?, çok güzellll'' diye, o ne dese beğenirsiniz... '' Ben kitap okumayı sevmem''. Kız yaşça bizden epey küçük diye zaten pek takmıyordum, bu lafı duydum ya iyice küçüldü gözümde. Hayatında hiç kitap okumamış bir de...Nasıl ya? Valla ne bileyim herkesin düşüncesi farklıdır, saygı duymak lazım falan ama ben kitap aşığı olarak böyle cümlelere fazla tepki gösteriyorum. En kısa zamanda ona kitap sevgisini aşılamak lazım. Her hafta bir doz damardan alıştırırım ben onu...Ha Ha Ha Ha :DDDD

14 Şubat 2013 Perşembe

SEVGİLİLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN...



Sevgililer gününüz kutlu olsun... Sevgilisi olan veya olmayan herkesin bu günü kutlaması gerektiğini düşünüyorum. Sevmek ve sevilmek çok güzel ama sevmek ya da sevilmek istiyorsanız, öncelikle kendinizi sevmelisiniz. Biraz bencil olun, önce kendinizi sevin, egolarınızdan kurtulun, komplekslerinizi atın, rahatlayın, hafifleyin... Bakın nasıl herkes güzel, kafam güzel, dünya güzel triplerine giriyorsunuz...
Ben bu konuda epey ilerleme kaydettim sanırım. Kafam rahat, eşim yanımda...Bence dünyanın en şanslı insanı benim. Çok mutluyum. Ve herkese mutluluklar diliyorum...:)))) Sevgiyle Kalın :DDD ( Ana haber bültenini kapatır gibi oldum :DD )




Bu arada bu pastayı kardeşim, arkadaşının doğum günü için yapmış. ''Ayıp ta bişe'' yaa, kardeşimi buradan hem kutluyor, hem de kınıyorum... İnsan bir kere olsun ablasına böyle bir pasta yapmaz mı??? Kutluyorum, çünkü pasta çok güzel olmuş, arkadaşı için ince düşünmüş... Canım kardeşim benim, ben seni çok seviyorum... (Bu arada '' ayıp ta bişe'', bir Trabzon nidasıdır. Annem Trabzon asıllıdır. Bu nidayı halamın damadı çok kullanırdı, ben de ondan kapmışım.)

13 Şubat 2013 Çarşamba

IZGARA SOMON BALIĞI VE ENGİNARLI PİLAV

Gördüğünüz gibi ışık hızıyla kozmetikten, yemek tariflerine atlama özelliğim var. Ama ben bu bloğu belli bir konu üzerinde yazmak için açmadım. O yüzden problem yok değil mi? :DD
Bu güzellikler annem ve babamın pazar günü mönüsünden. Sağolsun babam olmasa biz hiç balık yemeyeceğiz. Ben evde balık pişirmeyi sevmiyorum, çok kokuyor. Samsun'da iken balıkçıya telefon ederdik, anında kapıda olurdu balıklar. Ankara'da böyle birşey varsa da ben bilmiyorum. Güvenebileceğimi de sanmıyorum. Neyse iyiki babiş var.:)))

Babam somonu kendine özel bir tarifle hazırlıyor. İçinde envai çeşit baharatın ( Anason, kimyon, kişniş vs...) olduğu bir sos yapıyor ve balıkları bu sosun içinde 2 saat bekletiyor. Sonra ''Era Balıkçı'' isimli mükemmel ızgarayı kullanarak pişiriyor. Oldukça basit bir tarif. Era Balıkçı çok güzel bir ızgara, kullanmanızı tavsiye ederim. Sanki dışarıda ızgara yapıyor hissi veriyor. Somonun yanında portakal ve ince soğan ise olmazsa olmaz... Üçünün karışımı gerçekten çok güzel oluyor. Balık sosunun tarifini isterseniz veririm, ama şimdi paylaşmak istemiyorum.


Annem de enginarlı pilav yaptı. Enginarlı pilav için öncelikle soğanları, sonra sırasıyla kuş üzümü ve pirinçleri kavurdu. Sıcak su ekledikten sonra pilavın çekmesi için kısık ateşte 20 dakika kadar pişirdi. Pilav hazır olunca içine haşladığı enginarları ekledi. Tuz ve biberi de unutmuyoruz elbette...:)) Pilavın tadı çok güzel, zaten enginar sevenler, enginar dolmasını bilenler bu tarifi de rahatlıkla tüketecektir.

Not: Burada gördüklerinizi evde denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. :DDD


ŞUBAT AYI ''VANİLYA CLUB'' KUTUSU


Vanilya Club Şubat Ayı kutusu geçen hafta geldi. Ben fotoğraflarını çekip, iş yerine getirip yayını hazırlayana kadar da bugüne geldik. Fotoğraflar için üzgünüm. Yüksek lisans derslerimden biri de fotoğrafçılıktı ama ben bir şey öğrenememişim belli ki!!! Neyse idare ediniz artık :))


Bu kutunun genel görünüşü. Keşke her ay farklı bir renkte olsa kutu, çünkü ben bu kutuları değerlendirmeyi düşünüyorum. Olmadı kaplarım. Değerlendirince de fotoğraflarını yayınlarım pek tabii  :)))))))


                             Kutuyu açınca beni bu keçeden yapılmış kalp karşıladı. Çok mutlu oldum.


                                   Bu fotoğrafta da kutunun içinden genel bir görünüm var.:)))



 Givenchy, Dahlia Noir adında yeni bir parfüm üretmiş. Bence kokusu güzel ama satın alabileceğim kadar güzel değil.



                                 Azzaro, çok ama çok güzel kokuyordu. Eşime almayı düşünüyorum.
Bu deneme boy rujların rengi çok güzel. Henüz sürmedim, belki 14 şubat'ta denenebilir. Yalnız o ruj benim yalnızca alt dudağıma yeter. Tamam arap bacı kadar büyük değil dudaklarım ama yinede yeteceğini sanmıyorum. Denediğim de dudağımda yapış yapış bir his bırakmazsa bu rujlardan 3'ünü de almayı düşünüyorum.
 
Betty Boop ruju çok tatlı, kavun-çilek tadında ve rengi çok güzel. Geçen sene saçımı kestirdiğimde arkadaşım Ateş, beni Betty Boop'a benzetmişti. Bu yüzden çok sevindim bu ruju gördüğüme. Fakat ne yazık ki küçük kardeşe kaptırdım. 


Bu üründe yaşlanma karşıtı bir nemlendirici, ben bir haftadır deniyorum. Nemlendirme özelliği iyi ama ben hala ergen cildine sahibim daha ne kadar gençleştirir bilemiyorum.

Alessandro mini boy oje. Bu renk oje vardı bende. Bence çok güzel, tavsiye ederim.
 

Bu ürün kutudaki en güzel üründü. Makyaj altı kremi. Yani makyajın üstüne pudra sürmek yerine, altına bu kremi kullanıyorsunuz. Bence güzel bir ürün. Ürünle ilgili yorumlarda gayet iyi. 40 ml'si, 40 TL.




11 Şubat 2013 Pazartesi

DÜN AKŞAM:))

 Dün akşam iş çıkışı kardeşlerimle buluştuk. Ankamall'a  gittik. Artist kardeşime mont almak istiyorduk ama önce ben çok aç olduğum için yemek yedik. Ben Ankamall'a gidince yalnızca ''Dede Köfte Döner'' de yerim. Çünkü kocaman ve çok çeşitli bir salata menüsü var. Salata yiyerek en azından kendimi rahatlatıyorum. :)))
Yanında dede köfte alıyorum. Biz eşimle gidince ikimiz paylaşıyoruz çünkü bende kolestrol problemi var. Bu yüzden et porsiyonlarımı azaltmak iyi oluyor benim için. Dün de kardeşimle paylaştık. Dede Köfte'yi herkese tavsiye ediyorum, gerçekten çok lezzetli. Fotoğraflarını bulamadım, bir gün tekrar gittiğimde çekip paylaşırım.

Yemeği yedikten sonra Ekol'e gittik. 3 ay önce kendime kısa bir kaşe kaban almıştım.Kardeşime de uzun kaşe bir kaban aldık. Ben Ekol'ü çok seviyorum. Hem çok kaliteli hem de şık. Genelde biraz pahalı fakat bu aralar indirim çok her yerde.


Benim aldığım kaban buydu.


Bu alışverişten sonra Flormar standına uğramazsak çok ayıp olurdu. Biz de es geçmedik ben kırmızı be koyu gri mat oje aldım. Kardeşimse kırmızı ve koyu yeşil mat oje aldı. Mat ojenin tırnakta duruşuna bayılıyorum ama kardeşim sürdükten sonra şunu farkettik ki; mat oje yalnızca manikürlü tırnakta güzel duruyor. Simli ya da sedefli açık renk ojeleri manikürsüz tırnakta kullanıp, idare edebilirsiniz amamat oje kesinlikle olmaz. Tırnaklarınız bakımsız ise tahta kalemle boyanmış gibi duruyor. Fiyatı 3.50 TL'dir.
Bu fotoğrafta benim aldığım iki renk de görünüyor.

(Fotoğraflar ekol online ve gittigidiyor.com 'dan)