31 Temmuz 2013 Çarşamba

KİLİKYA PALACE OTEL # 2


Tatile çıkacağımız günün sabahı ben uyandığımda çok rahatsızdım. İshal, kusma, mide bulantısı ve ateşle uçağa binmek zorunda kaldım. Sanırım mide gribi dediklerinden oldum. Antalya havaalanında da iki saat eşimin abisini bekledikten sonra iyice kötüleşmiştim. O yüzden otele girerken değil otelden ayrılırken fotoğraf çekebildim. Sonrasında eczaneden aldığım reflor sayesinde düzeldim ama tatilin dört günü tuvalette geçti.:))
 Otelin girişinde bizi tur rehberimiz karşıladı. Otel Kemer Göynük bölgesinde. Havaalanına epey uzak. İnternet sitesinde 20 km olduğu yazılı bana daha fazla geldi. Eğer aracınızla gitmiyorsanız, bizim gibi vip araç kiralayın. Diğer ulaşım metodları ile hemen hemen aynı paraya denk gelecektir. Ama bana sorarsanız aynı parayı verip daha iyi bir otele gitmeniz mümkün, o yüzden hiç uğraşmayın.:))
 Otelin dış görünümü ve lobisi gerçekten çok güzel. Kötü kısımlar odalar ve yemekti. Aslında biraz bakımla mükemmel olabilir.
Otelin arkasında ''Queen Elizabeth spa hotel'' var. Şu anda yukarıdaki fotoğrafta onu görebilirsiniz. 
 Lobiyi çekmeye çalıştım. Ben kimse yokken fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Biraz çekiniyorum yoksa.

 Bu halıyı bile fotoğraflamışım, o an ne düşünüyordum bilemedim.

Aşağıdaki fotoğraflarda lobi barı göreceksiniz. Bizim en sevdiğimiz yer burasıydı. Serin, sakin ve şık bir yer.  
 Otelin bir yeni bir de eski olmak üzere iki binası var. Eski binada resepsiyon, lobi ve lobi bar, odalar, yemekhane, havuz bar, havuz ve snack bar bulunuyor. Aynılarından resepsiyon hariç yeni binada da var. Yeni binayı gezerken hastaydım, fotoğraf çekmedim ama orası çok daha güzel. Bizim odalarımız eski binada olduğundan hep eski binada takıldık. Halbuki yeni binanın yemekhanesi de havuzu da daha güzel ve daha sakindi. Ama yemekler kötü olduktan sonra eski ya da yeni binada yemek pek fark etmez.


 Lobi barın dışı da bu şekilde. 
 Gördüğünüz gibi buradaki mobilyalar da çok zevkli.


Yukarıdaki iki fotoğrafta ise snack barı görüyorsunuz. Burada her gün aynı menü oluyor. Hamburger, kızarmış tavuk ve salata. Biz çoğunlukla öğle yemeklerini burada geçirdik. Yemekhanedeki yemekler gerçekten çok kötüydü. Bence bu durum otelde Rus ve Alman müşterilerin fazlalığından kaynaklanıyor. Genellikle onların kötü damak tadına uygun yemekler vardı. Lahana kavurmasını hangi otelde gördünüz Allah aşkına?! Üç öğün patates, patates, patates. Etler, köfteler sert ve yavan. Her hangi bir çeşitlilik yok. Meyveler pislik içinde. Tatlılar tatlı değil. Krem karamel aldım ve sadece bir kaşık yiyebildim çünkü tadı yoktu. Şeker katmayı unutmuş olabilirler. Sabahları sütlü yumurta vardı. Bulamaç gibi bir şey. Bizim bildiğimiz, alıştığımız tatlar değil. Burun kıvırdık ama ruslar bayılarak yiyorlardı. Fakat yeni binada bulunan A la cart restaurantlar iyiydi. İtalyan ve Meksika restaurantlarına gittik. Onlarda ayrı bir postta gelecek. Bundan sonraki postta ise havuz ve çevre görünümünden bahsedeceğim.
İyi günler...:))))

ZORETANİN İLE 22. HAFTA

Son ayım olan altıncı ayın ilk haftasını yarın bitiriyorum. Geriye kalıyor üç hafta. Askerlerin saydığı gibi şafak sayacağım bundan sonra.
Geçen haftaki şikayetlerimden neredeyse hiç biri yok. Egzama geçti ki bu beni çok mutlu etti. Kaşıntısı bir yana acısı da felaketti. Dudaklarım hala aynı geçen gün eczaneden iki adet blistex med plus daha aldım. Ve şu ana kadar toplamda iki ayda 4 adet blistex bitirdim. Kendisi mucize bir dudak nemlendiricisi ama gramajı az, hemencecik bitiyor.
Kas yorgunluğum devam ediyor. Kendimi çok yorgun hissediyorum. Halbuki Antalya'da ne kadar zinde hissediyordum. Üstelik tatilde olmama karşın her sabah saat yedide uyandığım halde zindeydim. Bir de hiç çay kahve içmedim tatilde. Bu nasıl bir şey anlayamadım. Oranın havası mı yarıyor bana acaba? :))
Regl dönemlerinde de sivilce çıkmıyor. Umarım tedaviden sonra da bu şekilde devam eder.
İşte böyle, bu hafta pek bir ilginçlik, karaciğer patlaması vs. yok.:))
Geçmiş olsun...:)

30 Temmuz 2013 Salı

MİM?

USKA beni mimlemiş. Uzun Saçlı Kel Adam isimli bloğun sahibidir kendisi. Bende sorularını cevaplayayım bakalım.
BEN KİMİM?
Ben kendi halinde, evli, forever çocuksuz, doktora öğrencisi, Zoretanin deneği, aşçı olmak isteyen ama Ziraat Mühendisi olan bir hatun kişiyim. Mutluyum, kendimi seviyorum ve ne kadar sinir olsanız da kendimi sevmeye devam edeceğim. Ayrıca kainat güzeliyim.:D
BLOGUN ADI NEREDEN GELİYOR?
Kişisel bir blog olduğundan, bloğumun adı kendi adımdan geliyor. Benim adım Nugi, bu da nugili hayat...
BLOG AÇMAYA NASIL KARAR VERDİN?
Bir blogla ilk tanışmam ''salincakta iki kişi'' ile oldu. Çok hoşuma gitmişti, bende üniversiteden yeni mezun olmuştum, henüz işsiz ve sıkılgandım. Bunun üzerine 2009 yılında blog açtım ama kendim olmadığım ve sırf sıkıntıdan yaptığım için ondan da çabuk sıkıldım. Blog yazmak özveri gerektiriyor. Sonra bu sene yine blogları dolaşırken, hadi Nugi dedim yapabilirsin. İnanın normalde konuştuklarımı dinlemeyen ve önemsemeyen insanlar, beni şimdi daha çok dinliyor ve önemsiyorlar. Hatta benden nefret edenler bile... Ne güzel bir başarı! Bir çoklarının sayesinde okunma oranım bile arttı.:D
Ayrıca normal hayatta insanlara yardım etmeye çalışmanız ukalalık olarak algılanırken, burada yazdığınız ufacık bir bilgi kimi insanın hayatını kurtarabiliyor. Bazen de insanları güldürebiliyorum. Yüz yüze olmamıza gerek yok. İletişim böyle de çok güzel.
NEDEN KİŞİSEL BLOG?
Çünkü kendimi anlatmayı seviyorum. Birde böyle kendi hayatlarını paylaşanları seviyorum. Bir konu ile ilgili bilgilere her türlü ulaşabilirim ama kişisel deneyimlere en güzel kişisel blogları okuyarak ulaşabilirim. Kişi deneyimleri benim için önemli ve belki benim deneyimlerim de başka insanlar için önemlidir.
KİŞİLİĞİN
Ben insanları kendi gibi gören, içindeki lanet olası insan sevgisine küfreden bir iyimserim. Ama çok zıt olmasına karşın agresifim de. Nasıl oluyor bilmiyorum. Genellikle kendimi koruma mekanizmam bu şekilde. Halbuki içimde insanları çabuk affediyorum. Bazen de bana zarar veren insanları o kadar çok önemsemiyorum ki yaptıklarını unutuveriyorum. Bu yüzden dışarıdan mesafeli olmam iyi bir özellik. Böyle kişiliksiz bir kişiyim.:D
HOŞLANDIKLARIN
Kitap okumaktan (iki günde bir kitap), müzik dinlemekten, şarkı söylemekten, taklit yapmaktan, saçma sapan şarkılar uydurmaktan, arkadaşım Ateşle sonsuza dek susmayacakmış gibi konuşmaktan, yemek yapmaktan, spor yapmaktan, kocimle yan yana olmaktan, iyi insanlar biriktirmekten çok hoşlanıyorum. Ama en çok yaşamın kendinden hoşlanıyorum.
HOŞLANMADIKLARIN
Benim hayatta en çok hoşlanmadığım şey aşağılık kompleksi ve ısırgan otu çorbasıdır. Bir insanda aşağılık kompleksi varsa, o insandan size kesin zarar gelir. Bence savaşlar bile bu iğrenç duygudan ileri gelmiştir. Isırgan otu çorbası, her ne kadar yararlı olsa da yeşil, kusmuk görünümünde, ne kadar tuz atsam da tadı değişmeyen bir çorbayı sevemem.
EN SON OKUDUĞUN KİTAP
En son gerçek bir kitap olarak tatilde Ayşe Kulin'in ''Dönüş'' isimli romanını okudum ki mükemmeldi. Sonra National Geographic Temmuz sayısı ve  beni cehaleti ile cinnet getirme seviyesine getiren Ece Vahapoğlu ile 60 günde ideal vücut kitabını okudum. En sonda sınavım olduğu için ''Organik Tarımdaki Gelişmeler'' isimli kitabı okudum.
Buraya dek yazdıklarımı sabırla okuyanlara bir mim de ben armağan ediyorum. Ama ben beni takip eden her bloggerdan bu mimi yapmalarını isteyeceğim. Ayrıca özellikle Yelkenli kız, Gülchine, Hayat güzel bi yer, Admin Panpa, Her şeyden konuşmalı'yı özellikle davet ediyorum. Umarım yaparsınız bende zevkle okurum.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

DÜŞLER ÜLKESİNİN GELGİT AKILLISI

Bu şarkıyı ilk olarak bir kaç ay önce arabada radyo dinlerken duydum. Beni şarkı hem rahatsız etti hem de bağımlısı yaptı. Nasıl oluyor diyeceksiniz? İlk dinlediğimde şarkının ilk nakaratına denk gelmiştim. O kısımda uyumsuz bir şeyler var, kulağımı rahatsız eden. Tam bilemiyorum, detone oluyor desem değil, iki nota arasında yumuşak bir geçiş yok. Pat diye düşüyor. Müzikten çok anlamam ama kulağımı rahatsız etti yani.
Fakat sonuçta çok güzel bir şarkı. Ayrıca sözleri de çok güzel. Ben de ''düşler ülkesinin gelgit akıllısı'' olduğumdan, gerçek manada yani... bana oldukça güzel geliyor şarkı.
Şarkıyı İrem DERİCİ seslendiriyor. Kızın görüntüsüne bakınca con con bir tip sanıyorsunuz. Hani o estetik varsa garanti ses yoktur, diye düşündüm ama hiçte öyle değil. Şarkı beni her türlü şaşırttı yani.
Bakalım sizler beğenecek misiniz?
Bende bu arada sınavıma çalışayım... :( 

28 Temmuz 2013 Pazar

KİLİKYA PALACE # 1 (ODA)

Bu sene eşimle ikinci tatilimizdi. Esasında biz nerede akşam, orada sabah kafamıza göre bir tatil planı yaparken, eşim abisinin ısrarlarına dayanamadı ve onların gittiği otele erken rezervasyonla biz de rezervasyon yaptırdık. Ben beş yıldızlı otel tatili anlayışından hiç haz etmiyorum. Geçen sene balayımız olduğu için bir hafta Alanya Maritim Otel'e gitmiştik fakat sonrasında yine kendi kafamıza göre bir şeyler yapmıştık. Bu sene de hadi abisini kırmayalım dedim ama gerçekten çok saçma bir tatil. Sizi bir çiftliğe koyup, sürekli yedirip üzerine denize ya da havuza sokuyorlar. Anlayış böyle. Üstelik genelde bu tip yerlerde Türk turist bulmak ta pek mümkün değil. Neyse konumuza gelelim, biz bu sene Antalya Kemer, Göynük bölgesinde bulunan Kilikya Palace Otel'e gittik. Beş yıldızlı ve ultra her şey dahil bir konseptti. Otelden pek memnun kalmadım. Kesinlikle verdiğiniz paraya değmeyen bir yer. Kesinlikle tavsiye ETMİYORUM. Öncelikle odadan başlayalım.
Eşimin abisi evli ve iki çocuklu olduğundan onların odasında üç yatak vardı ama bizimkini de onların yanına verdiklerinden bizim odada fotoğrafta gördüğünüz dışında tek kişilik bir yatak daha vardı. Ben çok detaylı fotoğraf çekememiştim, çünkü tatil boyu hep hasta gezdim. Normalde yatağın üstünde iğrenç bir sarı renkte kalın bir yatak örtüsü vardı. Ben odaya girer girmez o örtüyü aldığım gibi diğer yatağın üstüne dertop bir şekilde koydum. Biliyorum ki o örtüler her müşteri ile birlikte değişmiyor, yıkanmıyor. Hadi buna bir şey demedik ama kaldığımız süre boyunca o örtü benim yatağa koyduğum şekilde öyle durdu. Temizleyenlerin ne kadar özensiz olduğunu düşünün artık. 
İki gün sonra odamıza geldiğimizde havludan yapılmış bu kalbi görünce şaşırdım. 

Hatta ertesi gün de çiçekli versiyonunu yapmışlardı, ona daha da şaşırdım. Eşimin abisine sordum, onların odasına yapılmamıştı böyle bir şey, neden bilmiyorum.
Odanın manzarası çok güzel. Fotoğraf makinem dandik bir şey olmasa size daha güzel olduğunu gösterebilirdim de şimdilik idare edin lütfen, çok yakında güzel bir makine alacağım. 
Balkondan görülen bu cam tavan lobi bara bakıyor. Yağmur yağdığı için camları kirlendi yoksa tertemizdi. 
Birde böyle havuz manzaramız vardı.


 Zaten bu otelin dışı çok ama çok güzel, geniş ve bakımlı fakat içi ve yemekleri beş para etmez. 


 Bu da odamızın olduğu büyük koridor ama ben kütlemle koridoru komple kapatmışım. Fotoğrafta solda siyah bir ok var. Bu ok yerdeki halıda açılmış koca deliği gösteriyor. Ben böyle şeyleri önemsiyorum.
 Odada da yerler halıydı. Bence nemli ve deniz aktivitesinin bol olduğu yerlerdeki otellerde odada halı olmamalı. Hiç hijyenik değil, temizliği de zor. Ve görebiliyorsanız halıda bir sürü leke var. Ayrıca bence ucuz bir görüntü veriyor.
En sonda dışarıdan odaların görünümünün fotoğrafı var. Bizimkini bul deseniz bulamam bayağı büyük bir otel.
Banyonun fotoğraflarını çekmedim, halbuki en çok vaktimi orada geçirdim. :)) Tuvalette uyudum yani. Banyo çok temiz değildi. Banyoda küvet vardı ve küvete perde takmışlardı.
Odaya temizliğe geldiklerinde ise şunu yapıyorlardı; sifonu çekiyorlar, yatak örtüsünü ben düzelttiğim halde tekrar düzeltiyorlar, su koyup dışarı çıkıyorlar. Böylece oda temizlenmiş oluyor. Nasıl ama? Ben böyle bir temizlik anlayışı hiç görmemiştim.
Oda kısmı böyle yakında diğer şeyler hakkında da yazarım.
İyi geceler.
Otelin sitesine ulaşmak için buraya Tık Tık...


27 Temmuz 2013 Cumartesi

KEYİFLİ BİR İFTAR YEMEĞİ ve KEBAP 49

 Bu akşam çok keyifli bir iftar yemeği yedim. Blog yazarken tanıştığım, kendilerine de ait blogları olan bu arkadaşlarımla ikinci buluşmamız. İlk buluşmamızda Ankamall'da buluşmuş ve kahve içip hiç durmadan konuşmuştuk. Hani bazı insanlarla tanıştığınız ilk anda elektrikleriniz tutar da kırk yıllık dost gibi konuşabilirsiniz ya, bizimkisi öyle bir arkadaşlık işte. Sanki daha önceden tanıyor gibiyim ikisini de... Belki bunda hemşeri olmamızın da payı vardır. Üçümüzde Samsunluyuz ama Samsun'da az vakit geçirmiş, yine de havasından, suyundan, sıcak kanlılığından almışız. Solumda gördüğünüz güzel mi güzel, saçları uzun hoş bayan ''gulchine'nin blogu''nun sahibesi Gülchine, sağımda oturan, siz göremeseniz de çok güzel gözleri olan hoş bayan ise ''yelkenlikiz.com'' sitesinin sahibesi Bedia, eh bu durumda ortadaki de bendeniz Nugi...  
 Mekan seçimini Gülchine'e bıraktık çünkü kendisi içimizde ki en gurme. O da önce ''Masa başı restaurant''ı seçmek istedi fakat orası dolu olduğundan, o da yemeklerine güvendiği "Kebap 49''dan yer ayırttı. Tıklım tıklımdı gerçekten, mekandan en son ayrılan da biz olmamıza rağmen bol fotoğraf çekemedim. 
 Yemek yerken bir yandan da bol bol sohbet ettik. Sohbete yol boyunca da devam ettik neredeyse ayrılamayacaktık yani. Kızlar en kısa zamanda tekrar buluşalım!
Ve gelelim yemeklere. Kebap 49'a ilk gidişim değil ama uzun zamandır da gitmemiştim. İftar olduğundan haddinden fazla kalabalıktı ve servis buna rağmen iyiydi. Ama servis yapan çocukta biraz sıkıntı vardı. Artık muhtemelen oruç olduğundan bir şey diyemiyorum, mazur görmek lazım.
Üçümüz de çorba istemedik, yemeğin yanındaki salatalar ücretsiz. Günün çorbası da 6 TL fakat kebapla çok ağır olacağından ben tercih etmedim. Ben İskender, Gülchine şiş köfte, Bedia ise pide sipariş etti. Toplamda 54 TL hesap ödedik ki bence gayet makuldü. Bu arada gittiğinizde menüde İskender göremeyeceksiniz, çünkü adı döner olarak geçiyor aman şaşırmayın.
 Gülchine'in bloğunda yazdığı İskender yazısı yüzünden canım çok İskender çekti ama cıksss hiç beğenmedim. Tereyağı yerine margarin vardı, her şeyine bahse girebilirim. Çünkü margarin tadına acayip hassasımdır. O yüzden yemesi pek eğlenceli olmadı. Eti, pidesi vs. de hiç iyi değildi, kesinlikle burada İskender yemeyin.
 Pidenin tadına baktım. Çok büyük, ince hamur ve gayet lezzetliydi. Zaten Gülchine arkadaşımız en çok pidelerini övmüştü ve Bedia'da beğendi.
 Köftenin tadına bakmadım ama iyi görünüyordu. Gülchine'de beğendiğine göre sıkıntı yoktur.
 Yemeğin yanında her kişi için böyle bir salata var ve bu salatayı ücretsiz yapmışlar. Benim salatamda domatesin ucu küflüydü. Yok artık dedim. Sanırım salataları daha önceden yapıp beklettikleri için böyle oldu ama bence kabul edilemez.
 Soframız ise böyle görünüyordu, sohbetimiz yemeklerden daha lezzetliydi doğrusu.
Ortamın görüntüsüne, masa düzenine ve servise 7 puan veriyorum ama yemeklere ise ancak 4 puan verebilirim, o da pidenin hatırına. Kebap 49 iyi bir mekandı; ya bozmuş ya da Ramazan dolayısıyla kalabalıktan bu halde. Tavsiye etmem. 
Restaurantta canlı çiçek ve akvaryum olması ise benden 10 puan aldı. Sanırım feng shui'ye uymaya çalışılmış, bu da ortama sakin ve hoş bir hava katmış. Bu yönden takdir ettim.
Bugün benim için çok güzel bir gün oldu, herkese keyifli iftarlar dilerim efendim...:)) 
P.S: Biz Tunalı'daki Kebap 49'a gittik, Kızılay'daki şubesine hiç gitmediğim için orası için yorum yapmıyorum.

26 Temmuz 2013 Cuma

PANTENE NEMLENDİRİCİ SAÇ BAKIM KÖPÜĞÜ

Öncelikle Allah bu ürünü yaratandan razı olsun, diyorum. Kuru çöllerde kalmış gibi görünen gariban saçlarıma bir ahenk, bir mutluluk geldi. :))
Üç yıldan beri saçıma asla düzleştirici kullanmıyorum. Fön bile çok nadir çektiriyorum. Çünkü saçımdaki doğal dalgalar, düzleştirici ve fönü uzun süre kullanırsam bozuluyor. Daha sonra doğal haliyle kullanmaya kalktığımda ağzı burnu ayrı yerde, her biri ayrı telden çalan saçlarım oluyor.
Ben genellikle saçlarımı yıkadıktan sonra sadece bir saç bakım ürünü kullanıp, düşük hız ve yüksek ısıda vigo ile uzaktan tutarak kurutuyorum. Böylece buklelerim askeri nizamda ama bunu çok ta belli etmeden kafamdan sallanıyorlar.:DD Fakat şekillendirici ürün kullanmadığımdan uyandığımda bazı kısımlar pösürüyor. Kuzu yünü gibi oluyor saçlarım. Üstelik şimdi zoretanin yüzünden iyice kurudular. Bende köpük almak istiyorken bu nemlendirici saç köpüğünü görünce hemen aldım.

 Saçımı yıkadım, havluyla kuruladıktan sonra bir avuç köpüğü kafama boca ettim. Normalde köpük ürünler saçı biraz sertleştirirken bu ürün yumuşacık yapıyor. Sonra vigo ile güzelce kuruttum ve hem yumuşacık hem de ahenkle dans eden saçlarım oldu.
Fiyatı 13 TL idi. Kesinlikle tavsiye ediyorum. Saçınızı yağlandırmadan 24 saat boyunca etkili nemlendiren bir ürün. Benden söylemesi...:)))

25 Temmuz 2013 Perşembe

ZORETANİN İLE 21. HAFTA

 Dün yoldan geldim, yorgunum demedim; hemen ilaç yazdırmaya doktora gittim. Çünkü beşinci ayın kutusu yarın akşam bitiyor. Eğer dün ilacı yazdırmasaydım cuma gününe tekrar izin almak zorunda kalacaktım. İlacı kullanan ya da kullanacak olan varsa aklınızda olsun, önceki ayın kutusundaki ilaçların bitmesine en fazla 3 gün kala tekrar ilaç alabiliyorsunuz. İlacın bitmesine dört gün bile olsa eczane ilacı vermiyor. Ben ikinci kutuları almaya gittiğimde öyle dumur olmuştum da sonra eşim gitti yazdırdı benim adıma tekrardan. :)
Neyse dün doktora bazı şeyler de danıştım.
Örneğin yüzümdeki kızarıklıkları sordum. Ben ilaç kullanmadan önce de elma yanaktım. Hatta şimdi biraz daha az ama zaman zaman yine kızarıyor. Doktorcum güneş koruyucu kullanmaya devam etmemi bu kızarıklıkların tedaviden sonra geçeceğini söyledi.
Sonra baştan beri 40 mg kullandığım için altı ayın yeterli olduğunu, altıncı aydan sonra düzenli kontrollerle leke ve çukurluklar için krem vereceğini söyledi. Ben bu kadarına bile şükrediyorum. Çok ama çok güzelleşti cildim.
Bende çil ve ben çok fazla, bunların leke gibi durduğunu, bunun için ne yapmam gerektiğini sordum. Doktorcum; Benlerin genetik olduğunu, lazerle hiç sorunsuz kurtulabileceğimi fakat kurtulsam bile tekrardan çıkacağını söyledi. Evet aslında her sene bir kaç ben ekleniyor vücuduma, hem de güneş kremi sürmeden adım atmadığım halde. Ama ben yinede lazer olayını düşünüyorum.
Sonra güneş kremi olarak yağsız bir krem kullanmamı söyledi. Ben de ne tavsiye edersiniz deyince, Spectraban ve Bioderma'nın renkli ve renksiz seçeneği bulunan yağlı ciltlere özel kremini tavsiye etti.
 Spectraban(120 ml) 59 TL idi. Bioderma'nın renkli güneş koruyucusu (40 ml) ise 65 TL idi. Ben de doğal olarak Spectraban'ı seçtim. Diğerini de daha sonra özel zamanlarda kullanmak için almak istiyorum. Ben bunca zaman sivilcelerimi bile kapatmadım, şimdi sivilcesiz yüzümün nesini kapatayım.
 Bu krem süt gibi. Süt kıvamında ve renginde. Sürmesi çok kolay ama benim cildimdeki mikro soyulan deriler yüzünden biraz pütürlük bırakıyor. Dün zaten duşta burnum komple deri değiştirdi. :DDD
Bugün iş başı yaptım. Sabah iyiydim ama öğleden sonra yukarıdaki kızarıklıklar çıktı dirseklerimde. Böyle kabuk, kabuk, pul gibi ve can yakıyor. Ellerimde çıkan egzamalara benziyor. Belki ilaçtandır, belki de bir şey dokunmuştur, kimbilir...
İşte bu hafta da böyle geçiyor. Kaldı dört hafta. Dayan Nugi :)))