31 Ağustos 2013 Cumartesi

THE WOLVERİNE

Geçen hafta Ankamall'da gezerken eşimle, sinemaya gidelim istedik. Cine maximum'un 90 TL'ye 10 bilet, 10 mısır kampanyasından alacaktık. Sonra bu kampanyanın 15 Eylül'de bittiğini, daha kötüsü ise sadece Ankamall'daki cinemaximum'da geçerli olduğunu öğrendik. Bu yüzden almaktan vazgeçtik.  Sonra "The Wolverine" filminin haftanın filmi olarak, beş lira olduğunu öğrendik. Bir anda sinemada bulduk kendimizi. Zaten ben bu filmin diğer serilerini de zevkle izledim. Bu adamı da seviyorum.
Bu filmde eski bir arkadaşı Wolverine'den son ricası olarak Japonya'ya gelip kendisini görmesini istiyor. Wolverine gittiğinde ise ona ölümsüzlüğünden kurtulma seçeneğini sunuyor. Fakat Wolverine kabul etmeden fotoğrafta gördüğünüz yılan doktor ondan ölümsüzlüğünü bir şekilde alıyor. Sonra başka bir düşmanla dövüşler, dövüşler...;)) Aman pek güzeldi. Siz de seversiniz diye düşünüyorum. Ben beğendim...;)))

OYUNCAK:))

 D&R'da gezerken bu oyuncaklara rastlayınca hemen fotoğrafını çekmek istedim. Bu gördükleriniz bez bebek. Gördüğünüz gibi renksizler. Kutunun içinden bebeğin yanında boya da çıkıyor. Çocuğunuz bebekleri kendi zevkine göre boyuyor. Çocuğum olsa kesinlikle bu oyuncaklardan alırım. Hem de ikişer adet. Biri kendime biri de çocuğuma:))
 
Şirinler filminin ikincisi gösterime girdi. Bende en kısa zamanda izlerim. İlk filmde uyuya kalmıştım.:))) ikincisin de dayanacağım. Oyuncaklarını da almak istiyorum. Ne şekerler değil mi?

30 Ağustos 2013 Cuma

KAHVECİ PEHLİVAN KIRIKKALE

Fettucini Alfredo Chicken
Pazartesi günü, öğle yemeğine çıkacakken tatlı arkadaşım Ateş aradı. Kızlarla Kırıkkale'de yeni açılan bir cafeye gideceklerini beni de beklediklerini söylediler. Bende hemen yola çıktım tabii. Kırıkkale'de güzel bir mekan bulmak epey zor olduğundan fırsatları hiç kaçırmıyorum. Kahveci Pehlivan yeni açılmış. Ankara ve ülkemizin muhtelif şehirlerindeki Kahveci'lerle aynı stile sahip. Hepsi aynı şirketin bayileri mi onu bilmiyorum. Yukarıda gördüğünüz "Fettucini Alfredo Chicken". Oldukça güzel hazırlanmıştı. Tek eksik al dente haşlanmaması. Biraz Türk usulü fazla pişirilmiş. Tavuğu, sosu falan mükemmeldi. 
Bazlama Chicken Sandwich
Siparişlerin isimleri neden böyle anlayamadım. Bazlama Türklerin, tavuk da öyle. Neden ''bazlama chicken sandwich'' demişler anlayamadım. Bu tabakta çok güzel hazırlanmış. Lezzetler kıvamında karıştırılmış. Oldukça karışık görünse de lezzet iyiydi.
Arabica
Bu tabak ta benim seçimim. Penne yazsa kesinlikle seçmezdim ama sostan da tahmin etmeliydim yani. Penne makarna ile domatesli sos olur. Acı olduğu vaat edilmişti fakat hiç acı değildi. Makarna ''nuhun ankara'' falan olabilir. :))) Hazır makarna, çok pişmiş, lezzet sıfır. Sadece yanında gelen dana eti güzeldi.

Combo Tortellini
Bu da canım Ateş'imin seçimi. Masadaki en güzel seçim onundu. Tortellini peynirle doldurulmuş, ayrıca tavuk ve dana eti ile servis edildi. Tam bir lezzet şöleniydi yani.
Kırıkkale gibi bir yerde bu cafenin olması mucize. Aşçı dışardan getirilmiş zaten. Mutlaka gidin tavsiye ederim. Diğer tabakları da beğeneceksiniz.

29 Ağustos 2013 Perşembe

BİRTAT ÇORBA KIRIKKALE

Dün öğle yemeğine nereye gidelim diye konuşurken, arkadaşımız işkembe dedi. Gitmem sandılar ama bilmiyorlar ki, ben işkembeye bayılırım. Genelde kadınlar sevmiyor ama ben sakatatın her türlüsüne ağzım sulanarak bakıyorum. Gidelim dedim ama biraz da çekindim. Çünkü Kırıkkale gibi bir şehirde temiz restaurant bulmak bile çok zorken, işkembeyi temiz yapacak bir yer bulmanın zorluğunu düşündüm. Derken Birtat çorbayı gördüm. Aaa dedim ben burayı belki yüz kere gördüm, önünden geçtim ama hiç girmedim dedim. Neler kaybetmişim meğer.:))
Mekanın adı Birtat çorba ama çorba dışında ev yemekleri, kavurma falan da var. Kırıkkale'nin tam merkezinde kolaylıkla bulunabilir bir yerde. Kırıkkale'ye uğramak dışında yolunuz düşmez umarım, ben şehri pek sevemedim. Ama olur da yolunuz düşerse burada bir çorba için derim.
Beni, yemek yiyeceğim yerin temizliği çok ilgilendirir. Mekanda tuvaletin dışında el yıkamak için bir lavabo görünce çok mutlu oldum. Ayrıca ''Temizlik Medeniyettir'' yazıyordu ki beni benden aldı.
Ustamız nasıl poz vermiş ama...:))) Yemekler ustanın arkasında gördüğünüz yerde yapılıyor, bulaşıklar da hemen yan tarafta bir bayan çalışan tarafından yıkanıyor. Yani her şey gözünüzün önünde. Ben düzenlerini, sevislerini beğendim.
Tek sevmediğim şey diğer bir çok lüks restaurantta bile karşılaştığım kesilmiş limonlar. Limonları zamandan tasarruf etmek için kesip hazır bekletiyorlar ama yaz aylarında olduğumuzdan o limonlar pörsüyor ve kokmaya başlıyor. Burada çorbanın yanında gelen limon kokmamıştı ama pörsümüştü. Akşama kokacaktı garanti. Buna hiç bir yer dikkat etmiyor ne yazık ki.

Ben işkembe çorbası değil, tuzlama istedim. Yani işkembe parçaları çorbaya göre daha iri doğranmış işkembe çorbası. Biraz sirke ekleyince daha güzel oldu. Ama az sirkeli seveni de düşünmüşlerdi sanırım. Çok ama çok lezzetliydi. Utandım bir kase daha içmeye. Hem doymuştum da ama lezzet güzel olunca on tabak bile içerim ben.
Yanında salatalık turşusu ve acı biber turşusu getirmişler. Bir de ekmek tabii. Ben çok beğendim. Burada olduğum sürece ben müdavimi olurum yani.
Şiddetle tavsiye ederim, afiyet olsun...:))))

27 Ağustos 2013 Salı

BU, BU NEDİR BU? CEVAP

 Dün şu yazımda bunun ne olduğunu sormuştum. Kimse ilgi göstermedi. Sadece ''yelkenli kız'', ''sadecenaciye'' ve ''dimpleinlove'' yorum yazmışlar sağolsunlar.:)))
Ama doğru cevabı sadece sevgili ''yelkenlikız'' bilebildi. O zaman bir tane de sana geliyor, kuzum. O kadar araştırmış, bulmuşsun. Kızlar sizin cevaplarınıza da bayıldım ama. 
 İlk fotoğrafta görülüyor, on of düğmesi var. Parfüm gibi görünüyor ama kapağı kaldırınca pervane çıkıyor. Benim yüzüm çok terlediği için bu pervane hayatımı kurtarıyor. Makyajım bozulmuyor, yüzüm parlamıyor ve iğrenç görünmüyorum.
İyi ki yapmışlar. Bende iyi ki elektroworld de görüp almışım.;)) Tavsiye ederim.

26 Ağustos 2013 Pazartesi

EN KEYİFLİ PAZAR KAHVALTISI :))

İnsanlar birbirini severse nasıl da sürekli bir araya gelmek istiyor. Bizde birbirimizi seviyoruz. Gulchine, Bedia (isimlere tıklayarak, arkadaşlarımın bloglarını ziyaret edebilirsiniz)ve Nugi üçlüsü olarak çok iyi anlaştık. Bu dördüncü bir araya gelişimiz. Bu sefer Hamam önü'nde bir cafe seçtik. Bu konularda deneyimli sayın gurmemiz Gulchine sayesinde burada oturduk. Cafenin ismi ''hipokrat''. Hastanelerin çok yakınında olmasından kaynaklı sanırım. 
Menüde serpme kahvaltı olarak iki kişilik seçenek vardı. Biz serpme olmasını tercih ettik. Ben kahvaltı tabaklarındaki dayatmaları sevmiyorum. Çünkü hiç reçel yemiyorum. Hatta kahvaltılık olarak en çok tükettiğim peynir. O yüzden çok adaletsiz geliyor. İki kişilik serpme kahvaltı 26 TL idi. Biz yanına melemen ve patates kızartması istedik. Melemene hiç gerek yokmuş. Zaten pek de beğenmedim. Patates kızartması ise müthişti.
Bu fotoğrafta Bedia ve Gulchine'i görüyorsunuz. Yüzlerinizi kapatmak hiç içimden gelmedi kızlar ama kapatsam daha iyi olur dedim. Çünkü çok masum ve tatlı gülmüşsün Bedia, sabah uykulu halin buysa sana aşık olabilirim. Sen de Gülchine hanım benden daha güzel görünüyorsun ama unutma ki ben kainat güzeliyim.:))))) 
Bendeniz de öğleden sonra başka bir yere gidecektim. Yeni bir öğrencilik. ;)) Detayları sonra paylaşacağım. Çok güzel zayıfladım bu arada ama hala göbeğim var ya ne deyim. Üzerine kahvaltıyı da hüplettim. Cafenin  güvenlik kamerası da bana dönükmüş, bittim ben...Rezilim
Serpme kahvaltıda: sahanda yumurta, domates, salatalık, beyaz peynir, kaşar peyniri, kızarmış sucuk, salam, zeytin ve sınırsız çay vardı. Canım Gulchine'cim simit te almış. Kahvaltı tam misti.



Ben mekandan memnun kaldım. Çay da oldukça güzeldi. Hesap 44 TL tuttu. Hizmet iyiydi ama garsonlar azıcık garipti. Eh o kadar olsun, alışkınız biz bu tiplere. ;))
Kahvaltıdan daha güzel olan ise bizim sohbetimizdi. Hayat ve seçimler üzerine doyurucu bir sohbetti. İşim olmasa akşama kadar o masada çay içerek otururdum. Teşekkürler kızlar.:)) Kocaman öpüldünüz...

BU, BU NEDİR BU?

Bakalım bunun ne olduğunu bilebilecek misiniz? Çok acımasız olduğumdan fazla ipucu veremem ama şunu söyleyebilirim; bu şey kesinlikle hayat kurtarıyor. Hadi bilin bakalım:))))
Tahminlerinizi yorum bölümüne bekliyorum. Yarın geceye dek vaktiniz var.  Doğru bilene de bir sürpriz.:))

25 Ağustos 2013 Pazar

DEDE KÖFTE-DÖNER ANKAMALL

İki yıl önce ben kolesterolüm yüzünden diyet yaparken dışarıda yemek yeme çözümü için salata yemeyi uygun buluyordum. Dede köfte-döneri de bu sayede keşfetmiştik. Ben dışarıda yemek yemeyi pek sevmiyorum. Avm'deki yiyecekler ise çok yapay gelir, bu yüzden pek yiyemem. Ankamall'a gittiğimiz bir gün, ben salata yemekte ısrar edince bu mekanı gördük. Ben hemen salata barı incelemeye aldım. İki yıldır gidiyorum, bir gün olsun pörsümüş bir sebze görmedim, tadı bozulmuş bir zeytinyağlı yemedim. Kaliteye saygılarından ötürü önlerinde eğiliyorum.  Salata tabağı 5-6 TL civarında. Büyük bir salata tabağı var ve çok çeşit olduğundan, hepsinden az da koysanız, emin olun doyuyorsunuz. Yanına da bir soda içtiniz mi, formda olmaktan hiç ödün vermeden zevkle yiyebiliyorsunuz. Ama bizim gibi bir buçuk köfte ve salata alıp, et lezzetinden de ödün vermeyebilirsiniz. Eşime fazla gelen bir buçuk köfteye ben yardım ediyorum, o da benim salatamdan hoşuna gidenleri yiyor. Böylece 24 TL gibi bir fiyatla çokça doyarak kalkabiliyoruz.
 
Adından anlaşılacağı gibi hem köfte hem de döner var. Döner gözünüzün önünde pişiyor, köfte de öyle ama köfteler donmuş olabilir, emin değilim. Fakat tadından % 100 eminim. Gerçekten lezzetli. Köfte ve döneri farklı versiyon ve menü seçenekleri altında alabilirsiniz. Fiyatları aşağı yukarı aynı. Genellikle 8-18 TL arasında fiyatlar. 

Eşim bu hafta pilav üstü döner menü istedi. Ben aç değildim. Sadece karın bölgesindeki yağları azalttığını bildiğimden ayran içtim. Gerçekten tadına bile bakmadım ama içim gitti.

Eşim çok beğendiğini söyledi. Bende daha önceden yediğim için tadı konusunda size kefilim. Mutlaka deneyin. Zaten bu mekan HD dönere bağlıymış. Ama HD'den daha kaliteli.
Sizce de güzel görünmüyor mu?

22 Ağustos 2013 Perşembe

AVM'LER VE GÜVENLİK TAKINTILARI

görsel
Avmler kalabalık yerler, güvenliğin sağlanması gerekiyor. Allah korusun, böyle kapalı bir mekanda her hangi bir terörist faaliyette hayatta kalmak neredeyse imkansız. Ama bazı yerlerdeki güvenlikle ilgili saçmalıklara dayanamıyorum. İşte bunlardan bazıları;
1) Çantaların yandan geçirilmesi:
Bazı alış veriş merkezlerinde x-ray cihazları var. Çantanızı oradaki banda bırakıp sizde metal dedektöründen geçiyorsunuz. Bunu anlayabiliyorum. Ama çoğu avmde sizi metal dedektöründen geçirip, güvenlik görevlisi çantanızı yandan geçiriyor. Sanki o güvenlik görevlisi sadece benim çantamı tutmakla görevliymiş gibi geliyor. Çantam kesinlikle her hangi bir güvenlik taramasından geçmiyor. O halde ben neden o kapıların altından geçiyorum. Çantama ya da telefonuma bir şeyler yerleştiremez miyim? Ayrıca o görevliye çantamı teslim edip sonra elinden geri alırken resmen utanıyorum. Neden bilmem kız benim çantayı tutunca ben bir mahcup oluyorum.:))
(Bu arada çantanızda yiyecek maddesi varsa x-ray cihazından geçirmeyin. Yiyecekleri bozabilir. Özellikle bu bebeğinizin maması ise daha dikkatli olun)
2) Hamile ve çoçuklar x-ray cihazından geçmiyor:
Bence de geçmesinler zaten. Ben mutlaka zararlı olduğuna inanıyorum ama psikopatsam çocuğumun üzerinde de bomba taşıyabilirim. Bu da bir güvenlik açığı ise ben hala neden o dedektörden geçiyorum.
3)Takıntılı güvenlik görevlileri:
Bir gün Ankamall'a gitmek istedik. Sanırım pazar günüydü ve çok kalabalıktı. Çantalarımızın içini arayan güvenlik görevlisi, dedektörden de ötmeden geçersek bizi avmye sokuyordu. Ben geçtim, eşim geçerken dedektör öttü. :D Sonra diyalog şu;
G.G: ''Beyefendi, bozuk paraları çıkarın.''
Koci: ''Peki''. Çıkarıp geçiyor, tekrar alarm sesi.
G.G: ''Beyefendi, kemerinizi çıkarın''
Koci: ''Tamam'' Çıkarıp geçiyor, tekrar alarm. Bu arada arkada elli kişi oflaya puflaya bekliyor.
G.G: ''Beyefendi, ayakkabılarınızı çıkarın.''
Ben: ''Oldu güzelim, donunu da çıkarsın mı?Alışverişe geldik hanımefendi, bırakmayacaksanız başka yere gidelim''
Sonrasında girmekten vazgeçip çıktık, sonra yine dayanamadık, öbür kapıya gittik ve hiç arama vs. olmadan girdik. Şimdi nerede kaldı güvenlik?
İşte ben bunlara takıntılıyım yahu. Bazı ülkelerde hiçbir avm'de güvenlik için böyle metal dedektörleri yokken. Türkiye'de sanırım sırf birileri para kazansın diye var. Tamam güzel yanları da var ama o zaman doğru uygulayın. Avmnin bir kapısında başka, diğer kapısında başka bir uygulama olmasın. Bilmem, haksız mıyım?

GOLDEN ROSE ''JOLLY JEWELS''

Bu ojeyi dün akşam Ankamall'daki ''Golden Rose'' standından aldım. Ne zamandır bu ojelerden istiyordum ama bir türlü alamamıştım. Ben böyle biraz garibimdir. Bazen çok istediğim bir şeyi bile unuturum, yıl geçer üzerinden öyle hatırlarım. Dün görünce yeniden depreşti hislerim bu şirin ojeye karşı. Ankamall avm bizim eve çok yakın olduğundan, bizim bakkal gibi. :))) Bende sadece yürüyüşe çıktığımdan yanımda fazla para yoktu. Bir adet oje alabildim. ''Neyse denerim, hoşuma giderse diğerlerini de alırım'' dedim sonra:))
Ben bazda lila rengine sahip bir oje tercih ettim. Üzerindeki simler de koyu mor renkli. Puantıyeler ise yeşil. Ay ne şekerler ya..:))
Yakın plan duruşu da böyle. Sizce nasıl olmuş?

21 Ağustos 2013 Çarşamba

BİLGE'NİN PASTASI

 Kardeşim İ. arkadaşı Bilge'den almış bu pastanın tarifini. O yüzden pastanın ismi "Bilge'nin Pastası" kaldı. Eşim şehir dışına gitti, bu yüzden kardeşim benimle kalıyor. Çünkü yıllarca yalnız yaşamış bir insan olmama rağmen eşimle beraber yaşamaya o kadar alışmışım ki bir senede, kendimi çok yalnız hissettim. Kardeşimden bu pastayı yapmasını istedim, böylece ofisteki arkadaşlara götürebilecektim. Kendisi bu pastayı çok, çok güzel yapar ama benim evimde malzemelerin yerini bilmediğinden biraz acemice olmuş. Süsleri de sıcakken döktüğü için biraz erimiş ama tadı çok güzeldi. Ben çok seviyorum bu pastayı.
Kek malzemesi:
2 yumurta
1 çay bardağı toz şeker
1 çay bardağı yoğurt
1/2 çay bardağı sıvıyağ
3,5 çay bardağı un
1 paket kabartma tozu ve vanilya
Krema malzemesi:
3 yemek kaşığı un
6 yemek kaşığı toz şeker
1 yumurta
2 su bardağı süt
50 gr tereyağı
1 paket vanilya
Yapılışı:
Kek için de, krema için de tüm malzemeleri karıştırın. Keki 180 derecede pişirin. Kremanın yağını ise piştikten sonra karıştırın. Sonra da kekin arasına ve üzerine kremayı paylaştırın. Tarif kardeşimden o yüzden detay yok. Ama çok hafif bir pasta, mutlaka deneyin...:)))

Afiyet olsun...:)
 

19 Ağustos 2013 Pazartesi

ZORETANİN İLE 23,24,25. HAFTALAR

Biliyorum bu yazı dizimi çok boşladım. Okuyan varsa çok özür dilerim. Altı ay doldu. Ama hesapta, ilaçlarım daha bitmedi. Bir buçuk hafta sonra tamamen bitecek tedavim. Doktorun dediğine göre sonrasında krem kullanacakmışım. Bakalım neler olacak.
Bu arada son haftalarda ayrıca bir yan etki olmadı. Kas ağrıları, dudak kuruması ve cilt hassasiyeti devam ediyor. Denize yakın olduğum zamanlar çok rahat ediyorum. Ne kas ağrısı ne de hat safhada bir kuruluk oluyor. Ankara'ya döndüğüm an ise ağrılar yeniden başlıyor.
Vücuduma olan etkilerinden hiç bahsetmemiştim, biraz bahsedeyim. Tenim acayip inceldi. Bu yüzden bir yeri kaşıdığımda hemen yara oluyor. Sivrisinekler beni pek seviyor. Eskiden hiç ısırılmazdım ama şimdi üstüme yapışıyorlar resmen. Ve oralar da yara oluyor. Sonra yanlışlıkla bir yere sürtündüm diyelim işim bitti. Hemen orası açılıp kanamaya başlıyor. Bende gitgide sakarlaştım. Sürekli bir yerlere çarpıp yara bere içinde kalıyorum. Neyse ki çabuk iyileşiyor ama ben sürekli yeni yaralar açıyorum. Bir kısır döngünün içindeyim sanırım.:))
Yazı lekesiz, yanıksız atlatmama rağmen, bacaklarım nasıl soyuluyor anlatamam. Bayağı güneşten yanmış gibi soyuluyorum.
Kas ağrılarım çok berbat. Beni biraz zorluyor. Neyse az kaldı canım biraz daha sabrederim. Herkes cildimin çok düzeldiğini söylüyor. Ben ise öyle göremiyorum. Çok garip ya. Kendimi hiç güzel bulmuyorum. Bu da ilacın yan etkisi bence. Yoksa ben kainat güzeliyim yani...:)))

''YAĞMUR SONRASI'' SARAH JIO

Bu kitabı henüz bitirdim. İki gün önce başlamıştım. Eğer proje yazmakla ilgilenmiyor olsaydım, eminim daha hızlı biterdi. Bu yazarın daha önce " Mart Menekşeleri " isimli romanını okumuştum. O yazıya şuraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Beklentiniz edebi bir eserse, lütfen bu kitabı okumayın. Bu tarz yazarlar edebi romanlar yazmıyorlar. Ama kendi türevlerinden oldukça üstün bir yazar. Hikayeleri oldukça akıcı ve konuları insanı cezbediyor. Yine de çok belli ne olacağı... Fakat her şeye rağmen keyifle okudum. Sonunda ise epey üzüldüm.
Sadece roman okuyup, film izler gibi kafa dağıtmak istiyorsanız, mutlaka okuyun derim. Etkileneceğinizi düşünüyorum.
Kitap ikinci dünya savaşı zamanında Bora Bora adalarında geçiyor diyebiliriz. Anlatmak istemiyorum. Bence kitabın arkasındaki açıklamayı da okumadan başlayın kitaba. Öyle daha gizemli oluyor. Haydi bakalım keyifli okumalar diyelim...:)))

17 Ağustos 2013 Cumartesi

BİR GARİP DÜĞÜN VE HASTA ZİYARETİ


 Dün akşam eşimin çok sevdiği benimse pek içimin ısınmadığı bir arkadaşımızın düğünü vardı. Hani Kazım ile Sır var ya, hani şu zoretanin kullanınca karaciğer patlar sanan kız. :)) Hayatımda görüp görebileceğim en komedi düğündü, katlandık mecburen. Ben her ne kadar bu çiftten pek haz etmesem de yine de düğüne gitmek ve güzel olmak zorundaydım. Bu sebepten efsane kuaförüm F'ye başvurdum. Hani şu hadise kuaför yazımda yazmıştım ya oraya. Kısa saçlarımı ne kadar da güzel topladı sağ olsun.


 Saçım bütün gece bozulmadı. Bir duvağım olsa gelin de olabilirdim.
 Şimdi düğünle alakasız ama aynı zamanda ilgili üzücü bir olay anlatacağım.
Geçen hafta eşim halı saha maçına gitti. Onların her hafta maç yaptığı bir grup var. Fakat bayramdan önce karşı takım dağılmıştı ve yerine bir öğretmen arkadaşımız rakip takım bulmuş. Ayrıca bir de halı saha kiralamış. O gece eşim maça gitti, bende ertesi gün işe gideceğim için uyudum. Sonra bir uyandım, eşim başımda bana bir şeyler söylemeye çalışıyor. Aynen şöyle dedi: "Tatlım maçta bir kaza oldu, şimdi kuzenim M bizim evde. Doktor kontrol altında tutmamızı söyledi. Sabah işe giderken korkma diye haber vereyim dedim" dedi. Ben tabii kaza lafını duyunca hemen ayıldım. İçeri M'ye bakmaya gittim. Eşim de durumu anlattı. Meğer maçı ayarlayan öğretmen arkadaşımız ile bizim kuzen M çarpışmışlar, aynı topa kafa vurmaya çıktıları için. Hem de aynı takımdalar. Çarpışmadan sonra arkadaşımızın alnı yarılıyor, elmacık kemikleri çatlıyor, burun kemiği kırılıp içine çöküyor ve alın kemiği(iki kaşının ortası) kırılıyor. Bizim kuzen M'nin şakak kısmına denk geldiğinden hafif bir kızarıklık vardı. Şimdi sapasağlam. Ama sevinemiyoruz, çünkü arkadaşımızın başına gelen o kadar üzücü ki. Ben bunları öğrenince sabaha kadar uyuyamadım. Hep onun için dua ettim. Kendisi işe yeni girmişti ve nişanlanmıştı. İki ay sonrada düğünü olacak. Ve gerçekten çok yakışıklı bir çocuk. Ameliyat oldu, alnındaki kırığa metal bir plaka takmışlar. Burnunu düzeltmişler. Umarım bir an önce iyileşir ve bir şeyi kalmaz. Doktor bir yıl burnuna kimse dokunmasın, beş yıl da spor faaliyeti yok demiş. Biz dün gece düğünden sonra bir gelin, bir damat ve hamile bir misafir ile birlikte altı kişi yasak olmasına rağmen arkadaşımızı ziyarete gittik. İçimden sarılıp acısı dinene kadar sarılmak geldi. O kadar üzüldüm yani. Allah ailesine ve güzel nişanlısına bağışlasın onu.

Bu arada hastane personeli bol bol fotoğrafımızı çekti. Garip garip laf söyleyenler de oldu. E tabii gelinlik ve damatlıkla ve de abiye kıyafetlerle hastanede olmak çok garipti.:)