26 Kasım 2014 Çarşamba

QUİCKENİNG!!!

Bugün 26.11.2014 ve saat 15:30 civarı karnımda mısır patlıyormuş gibi hissettim. Ve güzel olanı da şu anda da karnımda mısır patlıyor. Bu yanılmıyorsam 18 hafta 6 günlük bebeğimin ilk büyük hareketlerinin bana yansıma şekli. Çok mutluyum. Patlamış mısırı da çok severim. Oğluma bana bu hissi yaşattığı için teşekkür etmem lazım. Unutmamak için de buraya not edeyim dedim. :)
Allah tüm isteyenlere nasip eder inşallah. :)))

19 Kasım 2014 Çarşamba

SUCUKLU VE ISPANAKLI PİZZA

Hamileliğim beni tam anlamıyla bir gurme yaptı. Bence kesinlikle öyle! Ya hadi gurme değilsem bile bir lezzet manyağı oldum. Canım bir şey istedimi yapabilecek bir aile büyüğü eş dost yok ne yazık ki çevremde. Anneciğim babamın emekli olması sebebiyle babacığımla beraber yazlığa yerleşti bir süre. Yani artık kendi hayatlarını yaşamak istiyorlar. Şimdi bencillik edip ya etmeyin gelin bana bakın diyemem. Kayınvalidem de sağolsun, ben hamile kaldığımdan beri mide bulantısı ve aşerme problemleri yaşıyor. :) Biraz da rahatsız. Ölüyorum su ver desem veremez. Zaten ona nazım da geçmez. Yakınımda benim isteklerimi yerine getirecek biri de yok. (Eşim hariç, Allah ondan razı olsun) Eee, hayatım boyunca olduğu gibi iş başa düştü. Günlerce pizza geçirdim aklımdan ama doktor salam, sucuk yemeyeceksin dedi ısrarla. Ben prensipli insanım doktor yeme demişse kesinlikle yemem. Sebzeli pizza da nereye kadar? Hem dışarda yedin mi o da zararlı. Hem de lezzetli değil. Sonra düşündüm ve dedim ki ben pizza hamurumu kendim yapıyorum, sucuğu mu yapamayacağım? :) 
Bu düşünceyle yola çıktım ve önce sucuk yaptım. Sonra da bir şeften aldığım pizza hamuru tarifini fazla yorulmamak için ekmek yapma makinesine yaptırdım. Pizzam gerçekten çok lezzetli oldu fakat tek kötü yanı peynirdi. Kaşar ve tel peynir kullanmak zorunda kaldım çünkü mozerella peyniri bulamadım. Ankara'da da yaşasanız her istediğinizi semt marketlerinde bulmıyorsunuz. Acil yapmak gerekiyorsa böyle muadiline kalıyorsunuz. :) Yine de ben tatmin oldum, gayet güzeldi. Hatta eşim ıspanak fikrine burun kıvırdığı halde pizzaya bayıldı. Peki nasıl yaptım?
Malzemeler:
Hamur için; 315 gr sert un
                  180 ml ılık su
                  2 tatlı kaşığı kuru maya
                  şeker, tuz
Sucuk için; istediğiniz kadar kıyma
                 3-4 diş sarımsak veya daha fazla
                 kimyon
                 pulbiber
                 yenibahar
                 tarçın
                 sumak
                 karabiber, tuz (miktarları damak zevkinize göre)
Domates sosu; Domates
                       salça
                       şeker, tuz
                       fesleğen
                       karabiber
Haşlanmış ıspanak
Yapılışı:
Önce hamurun tüm malzemelerini karıştırıp, sıcak bir ortamda mayalanmaya bırakın. Hamur mayalanırken sucuğun malzemelerini yoğurun ve buzdolabında dinlendirin. Zamanım olmadığı için ben dinlerdikten sonra bağırsağa falan dolduramadım. Zaten bence gerek de yok, rulo yapıp atın buzluğa sonra kesin dilim dilim sucuk olsun. Ben buzlukta da bekletemezdim bu yüzden elimde şekil verdim. :) Domates sosu içinse birkaç tane domatesin kabuğunu soyup, küçük küçük doğrayıp sos tenceresine alın. domatesler eriyince salça ve baharatları katın. Biraz koyu kıvamlı olmasına dikkat edin.
Hamur mayalanınca elimle un katarak açtım. Tepsiye yağ sürüp, hamuru tepsiye yaydım ve kenarlarını belirginleştirdim. Sonra üzerine domates sosu sürdüm. Sonra rendelenmiş kaşar peyniri ve sucukları yerleştirdim.
Sonra haşladığım ıspanakları gelişigüzel yerleştirdim.
Üzerine tekrar peynir serptim. Bir de eşim için iki tane acı biber koyduk ama onları yiyemedi :D Çok acı gelmiş.
Sonra da 180  derece de pişirdim. Biraz kavrulmuş gibi görünüyor ama aslında kavrulmadı. Bu görüntünün sebebi domates sosu ve kaşar peyniri. Mozerella peyniri kullandığınızda ise çok mükemmel sonuç alıyorsunuz.
Sonuçta çok lezzetli bir pizza oldu. Ben ve bebeğim sağlıklı bir pizza yemiş olduk.
Hımmmm hımm. Afiyet olsun. :))

3 Kasım 2014 Pazartesi

15 HAFTA 4 GÜN :)

 Geçen hafta cuma günü kontrolüm vardı. Üç hafta aradan sonra çok iyi geldi bebeğimizi görmek, cinsiyetini de kesinleştirmiş olduk. Doktorumuzun 12 haftalıkken öngördüğü gibi erkek olacak yavrumuz. Ben kız olsa da çok sevinirdim ama içime hep erkek doğduğu için biraz yadırgayabilirdim. Nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama hamile olduğumu öğrenmeden önce biliyordum ve oğlum olacak diyordum. Neden ve nasıl bilmiyorum. Hatta teste inanmayan eşime ''sen inanmayabilirsin ama oğlumuz bizimle'' demiştim de çok gülmüştü. Ama naber son güldüm iyi güldüm. Ahahahahah :DDD Fakat bu kadar kesin ve net hissetmiş olsam da içimde hep bir bit yeniği de var cinsiyetle ilgili, bu yüzden bir süre daha isim düşünmüyorum. :) (Yukarıdaki fotoğrafta yüzünü gösterdi bebeğimiz, anlayamayanlar için gözlerini okla işaretledim. Anneye çektiği belli koca gözlü tosun)
 Burada da kulağı ve burnu çok net görünüyor. Doktor burnunu gösterdi ve eşimle bana bakıp bebeğin burnu sana benziyor dedi. Bu duruma eşim biraz bozuluyor ama çaktırmıyor bence. Gerçekten de burnu, gözleri, kafa şekli şimdilik ben bakalım doğunca kime benzeyecek. Gerçi bunun da pek önemi yok, kime benzerse benzesin o benim canımdan bir parça. Hem eşimi de beğenip seçtim öyle değil mi? O zaman oğlum kesin yakışıklı diyebilirim. :D Ne de olsa her bebek annesinin gözünde dünyanın en tatlı bebeği. :)
Dün ekler aşerdim ve ortalığı birbirine kattım. Hastaneye eşimin yengesini ziyarete gitmiştik, çıkışta eşimin ailesine gidiyorduk, arabada birdenbire ekler ekler diye sayıklamaya başladım. Ekler, pastane diyorum, eşim de dalga geçiyorum sanmış çünkü ben o tarz yiyeceklerden hiç haz etmem. Sevmem ve sağlıksız bulurum. :D Ama birdenbire aklıma düştü. Tabii eşimin ailesi Batıkent'te Gimsa yakınlarında oturduğu için güzel bir pastane bulamadık ve ben o kalabalıkta gimsaya girmeyi göze aldım. Eşimle gimsaya yürüdük, ekleri aldık ve tam 40 dakika kasada sıranın bize gelmesini bekledik, üstelik beklediğimiz ekspres kasa sırasıydı. Bu arada ben dayanamayıp bir tane ekleri sıra beklerken yedim. O sırada şöyle bir anons işittik; ''Değerli müşterilerimiz lütfen kasadan geçirilmemiş ürünleri mağaza içinde tüketmeyiniz'' Ben de bu taş banaydı galiba ama hamileyim hiç bir güç beni bu ekleri yemekten alıkoyamaz dedim. :D Sonra eve geldik ve ben gimsanın eklerini hiç sevmediğim halde tam altı tane daha yedim ve her aşerdiğim yiyecekte olduğu gibi yerken hüngür hüngür ağladım. Kayınvalidem ve misafirleri ben ağlarken gülmekten yerlere yattılar. Ne yapabilirim elimde değil. Bu ağlama olayını daha sonra detaylı anlatırım. Çünkü kimseye böyle bir şey olduğunu sanmıyorum. :D Bu arada gimsada küçük ekler pastalardan vardı ve tatları çok yavandı. Halbuki ben uzun ve kreması dolgun olanlardan istemiştim. En kısa zamanda bir liva ziyareti gerçekleştirmeli. :)
Çok korkunç bir bel ağrım var, beni çok yoruyor, koca göbekli olmanın zorluğu. Daha bu haftadan voleybol topu kadar karnım var. Ama bacaklarım ve kollarım çöp gibi. Hayırlısı olsun dokuz aylıkken yüzümün üstüne düşmemek için arkama ağırlık bağlarım :D Dua edin bize. Allah tüm hamilelere sağlık ve güzellik versin. :)))

23 Ekim 2014 Perşembe

NAZAR DEĞDİ!!!

Aşk olsun ey okuyucu! Ben size geçen yazımda ''Maşallah deyin'' demedim mi? Kimin bana garezi var bakayım? 
Valla nazar mı bilmiyorum. Kötü niyetli olanlar yüzünden Allah bana zeval vermez ama özenen de varsa ve onların gözü deydiyse Allah onlara da en kısa zamanda bebek sahibi olmayı nasip etsin. Ya da sadece benim sakarlığımdan olmuştur. Tamam konuya geleyim. Ben dün gece annemlerin sitesinin otoparkında düştüm ve dizim kanadı. 
En son ilkokul yıllarında bisikletten düşmüştüm. Ondan sonra da hiç düşmedim. Çünkü kocaman ayaklara sahip olduğumdan yere iyi tutunuyorum. Düşmem pek mümkün olmuyor. Bu zamana kadar buzda çok kaydım, merdivenden düşeyazdım ama asla düşmedim. Sanırım karnımın erkenden çıkması benim farketmeden dengemi bozdu. Bir de sık sık hamile olduğumu hatırlayıp zıp zıp zıplamayı bırakmam gerekiyor.  
Neyse sonuç olarak karnımın üzerine düşmediğim için şanslıyım. Erken dönemde düştüğüm için ilerleyen dönemlerde hazırlıklı olabilirim. Pantolonum yırtılmadığı için de şanslıyım. Bugün yine de iş yerinden sağlık ocağına gidip pansuman yaptırdım. İyiki yaptırmışım çünkü tekrar kanamaya başlamıştı.
Şimdilik iyiyim çok şükür. Ne olur dualarınızı esirgemeyin...

20 Ekim 2014 Pazartesi

SÜRPRİZ!!!

Hayat bana üç ay önce bir sürpriz yaptı. Belki de hayatımda beni mutlu edebilecek en büyük sürpriz bu oldu diyebilirim. Beni tanıyanların aklından ne geçtiğini tahmin edebiliyorum. Evet doğru! Ben hamileyim.
Alışana kadar yazmak istememekten ziyade yazamadım. Şu anda 14 haftalık hamileyim. Hamileliğimin ilk üç ayı benim için biraz zor oldu. Bebekle ilgili bir sıkıntı yoktu fakat benim düzenli vücudum alışana kadar epey zorlandım. Sanırım kendimi beyin olarak hazırlamamış olmamın da bu konuda etkisi büyük. Eğer böyle bir şeyi bekliyor olsaydım alışmak daha kolay olurdu. :) Ben her zaman bebek konusunun sürpriz olmasını isterdim, Allah yine gönlüme göre verdi. Sürpriz olmasaydı ben bu olayı her ay başka bir bahane bularak ertelerdim eminim. Yalnız bir kere korunmazsak ne olur demeyin tamam mı? İşte bu olur...:)

Yukarıda gördüğünüz bebeğimin 11 haftalık ultrason fotoğrafı. Annesine çekmiş olmalı ki kolları başının altında keyif çatıyor, kerata...:D Doktor muhtemelen erkek olacağını söyledi. Bir daha ki hafta daha kesin bir şey söyler sanırım. Şimdilik her şey yolunda çok şükür. Hamilelik maceralarımı ilerleyen günlerde anlatacağım. Bekleyin beni. Ve lütfen kocaman bir maşallah alayım bebeğime.
Allah kimseye aratmasın ve her isteyene istediği zaman nasip etsin inşallah...:)))

23 Haziran 2014 Pazartesi

SESLENDİRME SINAVI


Cuma günü seslendirme sınavım vardı. Hiç çalışmadım ne yapacağım ben Allah'ım diye diye gittim ama bir yandan da rahattım çünkü bizim ekip tam kadro orada olacaktı. Nasılsa onları görünce çok mutlu oluyorum, iyice rahatlarım dedim ve gittim sınava. Gerçekten de nasıl özlemişim arkadaşlarımı. Bu nasıl bir şanstır, harika anlaşan bir sınıftı bizimkisi...:)
Sınavda harika geçti, sonuçta tatmin edici. Yazılı sınavdan 100, uygulamadan 95 almışım. Sınavda Lost dizisinden Kate'i seslendirdik. Her zamanki gibi çok eğlendim, sınavda bile. Umarım bir gün mesleğe dönüştürebilirim bu işi... Eğlenerek çalışmak ne harika olur değil mi? Zaten eskiden beri film izlerken hep içimden, etrafta kimse yoksa da dışımdan ben seslendirdim filmleri. Şimdiler de de belgeselleri açıp dublajı kapatıp ben seslendiriyorum. Öylesine keyifli...:))
Sınavdan sonra da arkadaşlarla Park Bulvar'a gittik, yemek yedik biralarımızı yudumladık. Daha ne isterim ki... Umarım onların sınavı da iyi geçmiştir. En kısa zamanda ıslatmak lazım, öyle değil mi? :)

27 Nisan 2014 Pazar

YENİ AŞKIM ''JOURNEY''

 Dün Cepa'da sinemaya girmeden önce Journey'e bir uğrayayım dedim. Aslında genelde journey'de sıkılırım çünkü istediğim hiç bir şey bana olmaz. Bu seferse her şeyin olası varmış. ;)
Önce yukarıda gördüğünüz bluzu beğendim. Onu denemek için elime aldığımda yanımda çok tatlı bir satış elemanı belirdi ve bana büyü yaptı. :)) Sonra ne verdiyse denedim. Allahım hepsi mi güzel olur? Bu bana reva mı?...:)) Mağazaya girerken vitrinde bir pantolon beğenmiştim. Beyaz ve alt kısımlarında desenler var. Aman Tanrım o nasıl bir güzelliktir, bana da yakıştı ama düşümdüm ben bu pantolonu nerede giyebilirim. Beyaz olması sebebiyle bütün varınız yoğunuz meydanda, neredeyse bacağımdaki ayva tüyleri bile görünüyor. İçine tayt giymek de bana göre değil. Bu yüzden o pantolonla severek ayrıldık. :))) Ama açık renge taktığımdan dolayı aşağıda gördüğünüz iki pantolonu aldım.
Biri dar ve diğeri de İspanyol paça ve şaşırtıcı şekilde ikisi de 34 beden. Demek ki spor ve diyet bir mucize yaratıyor.:)))


O kadar pantolon ve bluza bir de ceket beğeneyim dedim. Ve yukarıda gördüğünüz şal yaka cekette karar kıldım. Bu arada bluz 49 TL, dar paça pantolon 119 TL, İspanyol paça olan 149 TL ve ceket 189 TL... Hepsine toplamda 75 TL indirim yapıldı. Gözümün kaldığı beyaz pantolon da 119 TL idi. Ah ah ne güzeldi...
Şimdi ben bu cicilerle aşk yaşıyorum, darısı başınıza....:))
Keyifli pazarlar...:)

NUH ''BÜYÜK TUFAN''

Sakın ama sakın gitmeyin, paranıza ve zamanınıza yazık diyorum....
Filmde Nuh tufanının saptırılmasını geçtim, oyuncuların içler acısı performansları yüzünden de izlenemez bir film olmuş. Kesinlikle tavsiye etmiyorum...

26 Nisan 2014 Cumartesi

KANATLARIM VAR RUHUMDA

Sen beni boşuna hiç
Kalbinin oralara koyma
Kollarını bana sarma
Kalamam oralarda
Sen de gül eğlen
Öyle acıklı konuşma
Hayat ne ki sonuçta
Anlık bir buluşma
Lalala la ben de böyleyim
Lalala la hep de böyleydim
Geçmişe gitmem
Küsüm gözyaşlarıyla
Daha güçlüyüm ben
Hatalarımla
Beni kendi yoluna çağırma
Benim yolum başka
Gittiğim yer başka
Yokuşlarım başka
Karanlıkta yanabilirim
Boşlukta durabilirim
Düşmem ben!
Kanatlarım var ruhumda
Geldiğim gibi gidebilirim
Aşktan vazgeçebilirim
Zincir yok ki benim boynumda...
Nil Karaibrahimgil bu şarkıyı bana yazmış... Uçmak ve uçup gitmek istiyorum. Asla ve kat'a bir yere bağlanmamalıyım... Hep koşmalı ve hep coşmalıyım...  Evet, böyle hissediyorum... Hiç bir yere ve hiç bir şeye bağlanmadan yaşayıp, tüm dünyayı gezmek istiyorum...
Siz nasıl buldunuz şarkıyı...:)))

17 Nisan 2014 Perşembe

SPOR SALONU MACERALARI

Spor salonuna üye olup da istasyonda çalışmamak olmaz. İstasyon dediğimiz belirli vücut bölgelerini çalıştırmak üzere bir araya getirilmiş makinelerin bütünüdür. Mesela tüm vücudu çalıştırmak istediğimde içinde dokuz farklı alet bulunan bir alana geçip sırayla tüm aletleri kullanıyorum. İşte kimisi bacağını, kimisi kolunu ya da diğer yerlerini çalıştırıyor. Kalça, bacak, kol gibi uzuvlar içinse ayrıca farklı aletlerin bulunduğu istasyonlar var. Genellikle spor hocalarının gözetiminde çalışılıyor ama bireysel çalışanlar da çoğunlukta.
Şimdi ben genelde ''tüm vücut'' istasyonunda çalışıyorum. Yeni başladığım için seviyem bir hayli düşük. Bundan gocunmuyorum fakat bunu mesele haline getirenlerle yaşadıklarım oldukça komik. Ama istasyon maceralarına geçmeden önce ısınmanız gerek. Isınmak için en iyi yol ise yürüyüş bandında 20 dk yürümek.
Macfit Ankamall çok kalabalık olduğu için yürüyüş bandında çalışabilmek için bir hayli çaba sarf etmeniz gerekli. Adeta bir kurtlar sofrası o bölüm. Boş bir yürüyüş bandı bulmanın en etkili yolu kimin ne kadar çalıştığına bakmak ve ne zaman ineceğini tahmin etmek. Hem kibarlığınızdan bir şey kaybetmez hem de hemen hiç yanılmazsınız. Ama kadınlar rekabetin olduğu her yerde kibarlıklarını kaybettiklerinden genellikle siz daha yürüyüşün ikinci dakikasındayken arkanızda delici bakışlarla dikilmekte oluyorlar. Hatta bir tanesi benim yürüyüş bandının koluna dayanıp oradan baktı bana. :))) Ve bu gerçekten gerçek. Kadın o kadar delici bakıyordu ve ben öyle bir elinin tersindeydim ki kadının, açıkçası dayak yemekten korktuğum için sesimi çıkarmadan, olabildiğince hızlı bitirdim çalışmamı. Öte yandan erkekler bu ortamda kibar mı kibar... Neden acaba? Cevabı basit, kız tavlamak! Bazıları o kadar salak ki, alyansımı gözlerinin önünde sallamama rağmen farkında olmuyorlar. Allah aşkına kim yürüyüş bandında sırasını verir ki! Bu centilmenlik değil, bence düpedüz salaklık... Neyse sağ olun ergenus beyinli salak adamlar...:))))
Şimdi gelelim istasyon maceralarına. İstasyonda genellikle orta seviye kas kütlesine sahip erkekler çalışıyor ama hepsi çok aşırı kaslıymış gibi davranıyorlar o ayrı. Bir tanesinin ben izlerken en yüksek seviyede kaslarını nasıl yırttığını gördüm daha ne olsun... Fakat daha vahim olanlar var. Mesela ben. Tamam iddiam yok. Seviyem iki, yani makinenin kendi ağırlığına ancak bir ekleyebiliyorum. Bundan hiç rahatsız değilim de küçümseyen bakışlardan oldukça mustaribim.:))) İstasyon kalabalık olduğundan sıra bekliyoruz bazen. Benden önce biri sekizinci seviyede çalışmış oluyor mesela. Ben gelip tak tak tak düğmeleri kaldırıp seviyeyi ikiye getiriyorum. Benden sonra aynı kişi tak tak tak tekrar sekize çıkarıyor seviyeyi. Tabi gıcık oluyorlar bana. Ama çalışırken yüzümü görseniz. Sekizinci seviyede çalışan adam nasıl bir zorlanma yaşıyorsa ben aynısını ikinci seviyede yaşıyorum. Eee ne yapalım bünye meselesi değil mi!
Buradan istasyonda çalışan erkeklere mesaj göndermek istiyorum. Ne olur beni ve benim gibi olanları küçümseyen bakışlarla etrafta dolaşmayın. Küçük de olsa kas kastır. Acı aynı acıdır....:))))))))


15 Nisan 2014 Salı

BEN VE BAHANELER

Ne zamandır yokum ben yahu... Kendime çok kızıyorum. Hayatımda ne olursa olsun iki kelam ederdim. Şimdi ne oldu da sustum bilmem ki! Yazmaya devam edeceğim. Merak etmeyin. Bu sefer sözüm söz.
Olmadığım bu zaman zarfında pilates dersinde belimi incittim. Emar çektirdim, bir şey bulamadık ama hala sol bacağım uyuşuyor. Bu ne olabilir ki acaba?
Bunların dışında iyiyim. Yoğun bir şekilde çalışıyorum ama şikayetçi değilim. Seslendirme kursum da bitmek üzere. Haziranda TRT sınavı var, bakalım ne olacak. Size seslendirdiğim bir videoyu yükleyeyim bakalım ne diyeceksiniz. Ama unutmayın daha yolun çok başındayım...

Rüştü Asyalı'nın dersinde çektiğim bir video. Film, ''milyon dolarlık bebek'...:)))

27 Şubat 2014 Perşembe

BUGÜN PİLATES VAR :)))

Kendime doğum günü hediyesi olarak spor salonu üyeliği aldım. Ben Ankamall'a çok yakın oturuyorum. Ankamall'da Macfit açılınca ve çok da ucuz olunca fırsat bu fırsat hemen alayım dedim. Kurucu üyelere yıllık üyelikte 48 TL idi ama ben onu kaçırdığım için 60 TL'dan gidiyorum. Aylık üyelik ise 72 TL. Yani bence sudan ucuz. Spor benim için yaşamsal bir ihtiyaç. Daha önce spor yapıp bıraktığım için kolesterolüm artmıştı. Kolesterolüm artmasın diye mutlaka spor yapmalıyım yani.
Evde koşu bandım, pilates topum, lastiğim vs var. Hatta sırf hareket edeyim diye eşim bana X Box almıştı. Ama ben eve gelince ancak tembellik yapıyorum. Spor salonuna para verince mecbur kalıyorum gitmeye. Ayrıca grup halinde spor yapmaktan çok keyif alıyorum. Kendi başıma asla yapmayacağım şeyleri grupla yapabiliyorum.
Spor salonunun üyelik fiyatı 60 TL olunca tüm Ankara oraya gelmiş. Bu sebepten özellikle akşamları çok kalabalık oluyor. Ama bir şekilde yapıyorum sporumu. En sevdiğim grup aktivitesi ise cycling ve pilates. Bu akşam da pilates var. Karnını çek 1,3,5, bacağını uzat 1,3,5, kalçanı sık 1,3,5 nidaları eşliğinde süper bir olay beni bekliyor.:))))
Düşünenler varsa hala ne düşünüyorsunuz hemen gidin üye olun diyorum. Ayrıca bir Davut hoca var ki! Kesinlikle kişisel eğitmen olarak ondan ders almalı. Hem kibar, hem hoşsohbet. Çok yardımsever bir insan. Ayrıca kitap okumayı çok sevdiği için bana da bir çok kitap önerdi. Bir taşla iki kuş vurmuş oldum. :)))

İncelemek isterseniz diye linkini aşağıda vereceğim.

Spor yapmak lazım mutlaka. Vücudumuz Allah'ın bize emaneti unutmayın. Ona iyi bakmaksa gerektiği kadar yemek ve spor yapmaktan geçiyor. :)))

26 Şubat 2014 Çarşamba

İLHAM VERİCİ GELİŞMELER :))

Bugün nüfus müdürlüğünde önemli bir işim olduğu için izin aldım. Nüfus cüzdanımda nüfusa bağlı olduğum mahallenin adı değişmiş ve oy kullanırken sorun yaratabilecek bir durummuş. Bu yüzden hemen düzeltmek istedim. Fakat nüfus memurunun gıcıklığı tuttu, az kalsın düzeltemeyecektim. Neden mi? Nüfus memuru fotoğrafımı beğenmedi. Şimdi benim üniversitede profesyonel bir stüdyoda çektirdiğim çok güzel bir fotoğrafım var. Genel olarak fotoğraflarda olduğumdan çok güzel çıkarım ve fotoğrafı çeken kişi de harika olduğundan  tüm kimliklerimde aynı güzel fotoğrafı kullanıyorum. Ama artık o fotoğrafı değiştirme vakti gelmiş sanırım. Nüfus memuru fotoğraftaki kişinin ben olduğuma bir türlü inanmadı. Ayrıca eski nüfus cüzdanımda da aynı fotoğraf olmasına bozuldu. İki sene önceki fotoğraf kullanılmazmış. Yahu iki sene önce o fotoğrafın benim olduğuna ikna olmuşsunuz, hatta hiç sorgulamamışsınız da şimdi ne değişti. Bende hemen savunma mekanizmamı çalıştırdım. Kusura bakmayın ama iki senede evrim geçirmedim ya ben dedim. Burun estetiği de olmadım. Ne olmuş kabul etseniz dedim. O da müdürle konuşun dedi. Müdür bakar bakmaz bu sizsiniz dedi. Yani memur da haksızdı. Böylece sonunda değiştirdim nüfus cüzdanımı ama yine de en kısa zamanda yeni bir fotoğraf çektireceğim.
Sonrasında günün kalanını bir TRT ses yönetmeninin karşısında ter dökerek geçirdim. Seslendirme kursundan arkadaşlarla o yönetmene sesimizi dinlettik. Ben yönetmenden iyi eleştiriler aldım bu yüzden çok mutluyum. Ayrıca bir çok tüyo da verdi. Benim için mükemmeldi. Sanırım bu iş olacak. Çok mutluyum yani...
Öpüyorum hepinizi... Darısı tüm isteyenlerin başına...:)))

25 Şubat 2014 Salı

NEREDEYİM BEN ?


Uzun süredir yazmıyorum. Sevgili Pehito ve Pelin sağolsunlar nerede olduğumu sormuşlar. Çok teşekkür ediyorum ikinize de. Şimdi size nerede olduğumu anlatmaya çalışayım.
İki aydır iş yerinde öyle yoğun çalışıyoruz ki telefonum da olmasa e-postalarımı bile kontrol edemeyeceğim. Bir süre geceleri evde çalıştık ve dairede olduğumuz zamanlarda da sürekli dosyalarla uğraşıyorum. Burada olmadığım zamanlarda ise 18 Ocak'ta 28 yaşına girdim. Kendime doğum günü armağanı olarak spor salonu üyeliği satın aldım. Artık iş çıkışı spor salonuna gidiyorum. Hafta sonları seslendirme kursuna devam ediyorum ve aileme zaman ayırmaya çalışıyorum. Sürekli büyüyen bir çevrem olduğu için arkadaşlarıma zaman ayırmaya çalışıyorum. O kadar dağıldım ki yine. Ama tekrar toparlanıp bir düzen oturtmaya çalışıyorum. Benim bloğumu okumaktan keyif duyan ve beni özleyen takipçilerimden özür diliyorum. Bundan sonra bloğumu ihmal etmeyeceğim. Öğle molalarında size yazacağım. Şimdi işimin başına dönmek zorundayım, akşama plates var.:))) Yarın saat 12:30'da görüşmek üzere. Hepinizi çok seviyorum...:)))

(Fotoğraf ne alaka demeyin. Spor salonundan çıktıktan sonra tıka basa yediğimden bana yakışacağını düşündüm :)) )
Posted in

10 Ocak 2014 Cuma

DÜĞÜN ÇORBASI

Dün akşam eve giderken düşündüm ne yapayım diye sonra hala hasta olduğumdan sanırım aklıma et düştü. Et, et, et.... Bende o zaman düğün çorbası ve haşlama yapayım dedim. Eşimi aradım buzluktan et çıkarsın diye, böylece ben gelene dek buzları çözülmüş oldu. İşten de gelsem hiç üşenmiyorum. Kalitesiz gıda almam ben vücuduma. Hem gözüme hem mideme hitap etsin yemek, öyle değil mi? Hem herşeyi kuralına uygun yapmıyorum. Bir şekilde pratikleştiriyorum yaptıklarımı. Yoksa akşam işten eve gelip yarım saat içinde düğün çorbası ve haşlama yapıp yemeğe oturmanız mümkün olmaz.
Gelelim çorbanın yapılışına. Bu çorba düğünlerde yapılan oldukça besleyici ve lezzetli bir başlangıç yemeği. İçindeki kullanılan et, kuzunun gerdan kısmının haşlanmasıyla elde ediliyor. Fakat ben akşam akşam kuzu gerdan haşlayıp, onları kemiklerinden sıyırıp sonra da çorbayı yapmaya başlayamayacağım için kurbandan kalma kavurmalık eti kullandım. Bu yüzden düğün çorban olmamış derseniz, ne diyeyim haklısınız derim.:))
Malzemeler:
Et (ölçüsü belirsiz :)) )
1 adet yumurta
3-4 çorba kaşığı süzme yoğurt
2 çorba kaşığı un
Yarım limon suyu
Et suyu ya da sıcak su
Tereyağ
Sıvıyağ
Pulbiber, karabiber, nane, tuz, kekik, defne yağrağı
Yapılışı:
Dediğim gibi ben kuzu gerdan haşlamadığım için kavurmalık eti iyice küçültüp, suyunu salıp çekene dek kavurdum. Bu arada içine defne yaprağı ve kekikte koydum. Etler kavrulunca, başka bir tencerede unu yeterince sıvı yağ ile kokusu çıkana dek kavurdum. Kavrulan unun üzerine et suyu tercih etmediğim için sıcak su ekledim ve un topaklanmasın diye hızlıca karıştırdım. O karışımın içine kavrulan eti ekleyip, kaynamaya bıraktım. Sonra bir kasede yoğurt, yumurta, yarım limon suyu ve bir tutam tuzu iyice çırptım ve biraz soğuk su ekledim. Böylece çorbanın terbiyesini hazırlamış oldum. Diğer yanda kaynayan karışımdan bir miktar hazırladığım terbiyeye dökerek terbiyemi ılıttım ve ılınmış terbiyeyi tenceredeki kaynayan karışıma hızlı hızlı karıştırarak ekledim. Sonra tuzunu ve karabiberini ekleyip, kısık ateşte, tencerenin kapağını kapatmadan 10 dakika kaynattım. Böylece çorbamız pişmiş oldu. Servis etmeden önce üzerine tereyağ, pulbiber ve nane kızdırıp döktüm.
Böylece bana da afiyet olmuş oldu. Oh elime sağlık :))) (Benden size bir tüyo; eğer terbiyeli çorba yapıyorsanız, terbiyeyi ekledikten sonra çorbayı fazla kaynatmayın ve çorba piştikten sonra ılınana dek bir süre ağzını kapatmayın. Aksi takdirde çorbanız kesilir. :))) )

9 Ocak 2014 Perşembe

YENİ YIL HEDİYESİ (KAYINVALİDEDEN)


Beni çok iyi tanıdığı için mi? Çok zevkli olduğu için mi? Yoksa hediye seçerken vereceği parayı düşünmediği için mi? Bilemeyeceğim. Ama benim canım ikinci annem yani kayınvalidem yine çok güzel ve tam benim zevkime göre bir hediye almış bana. Allah herkese böyle tatlı ve böyle ince bir kayınvalide nasip etsin diyorum.

Hediyem fotoğrafta gördüğünüz ferforje ayaklı, üzerindeki cama, cam boyalarıyla kedi desenleri işlenmiş çok şık bir sehpa. Cats by luyano'dan. Ben onu en güzel, antredeki (yine kayınvalidemin hediyesi olan) güllerin önüne yakıştırdım. Evin kapısı açılınca ilk o görülüyor. Görenlerin gözü gönlü açılıyor. Üzerine bulabilirsem kedi figürleri koymak istiyorum. Başka bir şey koymaya yanaşmadım henüz. O kadar güzel ki kendi haline...
Siz ne dersiniz?

7 Ocak 2014 Salı

SULU KÖFTE (SOFRA DERGİSİNDEN)

Başlık annemin pasta defterinden alınmış gibi oldu. Hanım göbeği (Nevin'den), Yaprak dolması (Komşu anneden) gibi... Annem beğendiği tarifleri kimlerden hangi ortamdan aldığı bilgileriyle birlikte yazardı. Bende o tarifi gözümde daha net canlandırırdım. Bir de canım annem tariflerin neye benzediğini çizer. Canım ya, farklı bir tekniği var onun. Bende sofra dergisine aboneyim ya, geçen gün sulu köfte tarifini görünce canım çekti yapayım dedim. Aslında annemin sık sık yaptığı bir yemektir ama ben evimde ilk defa yaptım. Bir kere eşime sulu köfte sevip sevmediğini sordum, o da her zamanki gibi hayır dedi. Zaten ne seviyor ben henüz çözemedim. Bu yüzden hiç yapmamıştım ama geçen gün canım isteyince dayanamadım. Ve çok şaşırtıcı, kocca bey yemeğime bayıldı. :D  
Malzemeler:
2 orta boy patates
2 orta boy havuç
400 gr kıyma
1 adet soğan
Yarım kahve fincanı pirinç
8 dal maydanoz
2 çorba kaşığı tereyağı
2 çorba kaşığı un
6 su bardağı sıcak su
Tuz, karabiber
Yapılışı:
Yemeği gece 11'de yaptığım için bazı malzemeler de eksiğim vardı ve yemeği çok özenmeden yaptım. Maydanoz yoktu ve ben tereyağı eklemedim. Tereyağı yerine çok az zeytinyağı ekledim. Kıyma zaten yağlı olduğu için yemeği tereyağı ile iyice ağırlaştırmak istemedim. 
Önce kıymanın içine soğanları incecik doğruyorsunuz ama bence rendelemeniz daha iyi olur. Sonra iyice yıkadığınız pirinci, maydanozun bir kısmını ve tuz-karabiberi ekliyor ve yoğuruyorsunuz. Sonra bunlardan iri köfteler yapıyorsunuz. Tercih sizin isterseniz daha küçük boylarda köfteler de yapabilirsiniz.
Havuç ve patatesleri çok iri olmayacak şekilde doğruyorsunuz. Tencereye yağ ekleyip (tereyağı ya da zeytinyağı) önce havuçları kavuruyorsunuz, havuçlar yumuşayınca patatesleri ekleyip kavuruyorsunuz. Sonra unu ekleyip kokusu çıkana dek kavuruyor ve azar azar suyu ilave ediyorsunuz. Kaynamaya başlayınca köfteleri ilave ediyorsunuz. En son tuzunu ayarlayıp, havuçların pişmesini bekliyorsunuz. Havuç pişmişse zaten köfteler de pişmiş demek oluyor. En son maydanoz ekleyip, altını kapatıyorsunuz. Sonrada afiyetle yiyorsunuz.
Biz bunun ekşili terbiyeli halini  yaparız. Ama ben bu sefer bu şeklini denemek istedim. Gayet de güzel oldu. Kocca da beğendi ya daha ne olsun...:)))) 
(Bu arada ilk fotoğrafta da o akşamın menüsü var. Özelikle süzülmemiş, bir nevi mercimek püresi şeklinde mercimek çorbası ve pirinç lapası. Hasta olunca canım öyle istiyor.)

3 Ocak 2014 Cuma

UYDURMA BİR TAVUK YEMEĞİ VE DERYA DENİZ

Birçoğunuzun bildiği gibi işe servisle gidiyorum ve yol bir saatten fazla sürüyor. Yolda ya kitap okurum, ya Ateş'imle konuşurum...Ateş'im raporlu bu aralar yok. Bu sırada Derya Deniz bir arkadaşım var, maşallah Allah ikimize de vermiş bir çene...:)) Şimdi onunla konuşarak gidip geliyoruz. Bu arkadaşım çok bilgili, o kadar bilgili ki konuşurken kesin temellere dayandırmadığı bir lafı yok. İş yerinde her şeye cevabı şu kanunun şu bendinin şu fırkası şeklinde ve bu durumu özel hayatına da yansıtabilmiş. Normal bir sohbet esnasında birden ''Bakara suresi der ki'' gibi bir cümle kurabilir. Sayın hocam doğru mudur? :DDD Eğlen, gül bir şekilde vakit geçiriyoruz. Kendisinden çok memnunum, hem Bakara suresi der ki.....
Neyse efendim, ben akşamları eve öyle aç dönüyorum ki elime ne geçerse yiyorum. Yemeği bir gün önceden hazırlamadıysam yandım. İki haftadır da hastayım iyi beslenmem lazım. Pazartesi günü akşam eve dönerken ne yapsam ne yapsam diye düşünüp bir yandan da Bakara suresinden ayetler dinlerken;
''Derya Deniz, benim evde tavuk var. Ama hasta olduğum için midem çok bulanıyor. Bu tavuğu ne yapsam güzel olur ''dedim.
O da sağolsun hemen düşündü taşındı, Bakara suresinden örneklemeler verdi derken, bombayı patlattı;
''Nugicim bence sen tavukları ve sebzeleri jülyen jülyen doğra, baharatla ve kavur'' dedi.
Tabii bu fikir bende bir çok yeni fikir oluşturdu. Özellikle 'Jülyen Jülyen' doğra kısmı, şimşekler çaktırdı. :D
Bende bu gazla eve gittim ve aşağıda gördüğünüz tavuk yemeğini yaptım, yanına da sebzeli makarna. Eşim son zamanlarda yaptığın en iyi tavuk yemeğiydi dedi ki, bu da Bakara suresini gözümde bir kez daha büyüttü. Ay pardon Derya Deniz'i :DDD
Sebze suyu ile renklendirilmiş makarnalara bayılıyorum. Dilerseniz siz de evde bu tarz makarnalar kesebilirsiniz. Hafta sonu bazen yapıyorum, yapınca yayınlarım. 
Gelelim tavuğun tarifine;
Malzemeler:
Yaratıcılık sınırsız ama ben şunları koydum
Tavuk(göğüs)
Havuç
Kurutulmuş domates
Kuru soğan
Kekik
Pul biber
Karabiber
Tuz
Limon
Zeytinyağı
Yapılışı:
Önce tavukları fotoğrafta gördüğünüz gibi jülyen doğradım. Sonra üzerine limon suyu sıkıp, tuz hariç baharatları ekledim. 10-15 dakika marine ettim ve kızdırdığım zeytinyağına attım. Tavukları arada sırada çevirip, hem kızarttım hem kavurdum. Çok yağ kullanmadım, en fazla üç çorba kaşığı.
Tavuklar biraz kavrulunca jülyen doğranmış havuçları ekledim. Sırasıyla jülyen doğranmış soğan ve kurutulmuş domatesleri de ekledim. Biraz kavurup kısık ateşte kendi suyuyla 10 dakika pişirdim. Tuz ekledim ve ocaktan aldım. Sonuçta yukarıdaki yemek oldu.
Hem hızlı hem lezzetli denemek ister misiniz? :))
Teşekkürler Derya Deniz...

2 Ocak 2014 Perşembe

47 RONIN


2014 Yılının ilk filmini izledim. Eşim liseli öğrencilerini sinemaya götürüyordu. Bende peşlerine takıldım. Filmi izlemeye başlayana dek vıdı vıdı şikayet ettim. Ben ''Patron mutlu son istiyor'' filmine gitmek istiyordum. Onlar ''47 Ronin''i seçmişler. Filmin afişine bakınca dedim ki kesinlikle berbat bir filmdir bu. Ben film hakkında önceden bilgi sahibi de değildim. Sadece sinema gişesinde afişini gördüm. Filmi izleyip ''Keanu Reeves''in oynadığını görünce çok şaşırdım. Daha önce fragmanı da izlememiştim ama iyiki de izlememişim.
Filmin fragmanı da afişi de berbat. Bir filmin reklamını nasıl kötü yaparız diye özel olarak düşünmüşler bence. Filmin konusuyla alakası yok. 
Şimdiden söyleyim, ben bu filme bayıldım. Oyuncular mükemmel, Japonların durgun filmlerinden değil. Filmin konusu gerçek bir Japon efsanesinden alınmış. Hatta her yıl 14 Aralık'ta dünyanın çeşitli ülkelerinden 47 Ronin'i anmak için toplanılırmış. Ronin, efendisine ihanet etmiş ya da efendisiz kalmış Samuray demekmiş. Filmde de zaten efendisiz kalan samurayların intikamı konu alınmış. Öyle onurlu savaşçılar ki intikam sonrasında olay kan davasına dönüşmesin diye hep birlikte harakiri yapıyorlar. 
Oishi rolündeki oyuncu Hiroyuki Sanada'ya hayran kaldım. Nedense beni Keanu Reeves'den daha çok etkiledi. Prenses Mika rolündeki Ko Shibasaki'de çok ama çok güzeldi. 
Bence bu filmi izleyin, pişman olmazsınız. Dövüş ve macera filmi değil, felsefesi olan bir film.